22 Haziran 2017 Perşembe

HABİTAT DERNEĞİ NDEN MÜLTECİ GİRİŞİMCİLERE İFTAR -YILMAZ PARLAR

HABİTAT DERNEĞİ NDEN MÜLTECİ GİRİŞİMCİLERE İFTAR  

Her fırsatda yetkilileri tarafından, Türkiye’ye övgüler yağdıran, Türkiye’nin Dünyada en çok mülteciyi ağırlayan ülke olduğunu söyleyen, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve Habitat Derneği 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde, İMECE Programı kapsamında düzenlediği iftar yemeğinde, mülteci ve Türk girişimcileri bir araya getirdi. 

Habitat Derneği’nin, Suriyelilerin Türkiye ekonomisine artı değer katmaları için Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile birlikte hayata geçirdiği İMECE Programı kapsamında, bir iftar yemeği düzenledi. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü, Mülteci Suriyeli girişimciye ait olan Vezir Han Şark Sofrası Restaurant’da gerçekleşen iftar yemeğine, 50’den fazla mülteci ve Türk girişimci katıldı. 
Türkiye'nin 2,9 milyon kişiyle en fazla sayıda mülteci ağırlayan ülke, mültecilerin yüzde 51'ini 18 yaş altı çocuklar oluşturuyor.

Dünya genelindeki mültecilerin yüzde 55'i Suriye, Afganistan ve Güney Sudan'dan geliyor. Türkiye'yi 1.4 milyon mülteciyle Pakistan ve 1 milyon mülteciyle Lübnan takip ediyor.
Mülteci sayısının nüfusa oranı sıralamasında ise Lübnan ilk sırada yer alıyor. Lübnan'da 6 kişiden biri mülteciyken, bu ülkeyi 11'de bir ile Ürdün ve 28'de bir ile Türkiye izliyor.
UNHCR verilerine göre Türkiye'de her 28 kişiden  birinin  mülteci olduğu, Türkiye'nin 2,9 milyon kişiyle en fazla sayıda mülteci ağırlayan ülke olduğuna dikkat çekilen 20 Haziran Dünya Mülteciler Gününde, Dünya konjonktürünün en önemli konularından biri olan mültecilerle ilgili pek çok çalışmada yer alan Habitat Derneği Girişimcilik Programı Direktörü Yoni Pinto “Habitat Derneği olarak bugüne kadar mültecilerle ilgili birçok çalışmada yer aldık. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada hemen hemen her ülkede var olan ve sıklıkla tartışılan bu konu için Amacımız çözüm üretmek ve konuya seyirci kalmamak. Bu kapsamda, ekonomimize katkı sağlamak isteyen girişimci mültecileri, Ramazan ayı ve 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü olması vesilesiyle Türk girişimcilik ekosisteminin önemli oyuncuları ile iftar yemeğinde bir araya getirdik. Çalışmalarımıza İMECE Programı ile devam ediyoruz.” dedi.

Türkiye genelinde 5000 genç gönüllüsü ile sürdürülebilir kalkınma alanında çalışan İstanbul merkezli sivil toplum kuruluşu olan, 20  yıldır çalışmalarını hayata geçiren Habitat Derneği (Habitat) ilgililerinden aldığımız bilgiye göre;
Program içinde Suriyeli girişimciler, girişimci olmak isteyen adaylar katılacaklar. Girişimcilere, iş fikir ve modellerini nasıl geliştirebilecekleri, teknolojiyi işlerini büyütmek için nasıl kullanabilecekleri, finansmanlarını nasıl yöneteceklerine dair finansal okuryazarlık ve iş hukuku gibi konular anlatılacak. Yapılacak çalıştaylarla ise girişimcilerin bu konularda güçlendirilmesi sağlanacak. Küresel ölçekte başarılarını kanıtlamış yöneticileri, Türkiye'nin önde gelen iş adamları ve fikir önderleri ile bir araya gelme imkanı bulacak. 

İftarın verildiği mekan Fatih Fevzipaşa caddesi Ocaklı sokakda bulunan Vezir Han Şark Restaurant sahibi Girişimci Suriyeli Hasan Douba’dan bahsetmeden geçemiyeceğiz. Suriye’de fermuar fabrika sahibi olduğunu mesleğini İstanbul’da devam etdirmesi güç olduğu için Restaurant açtığı otantik Suriye yemeklerini hizmet verdiğini öğreniyoruz. Güleryüzlü mesleğinin profesyonelleriyle kurduğu kadrosu leziz duraklardan tercih edilecek yiyecek- içecek mekanlardan biri haline gelmiş. Spesiyalleri arasında Majuka-Fişneli Kebab, Frik Etli-Kebseh Etli, Jiko isimli yemekleri var. Peynirli şöbiyet ve hurma meyva suyu içeçeği de çok beğenilenler arasında oldu. 
İmece Programı ile İş dünyasına-Ekonomiye katkı getireceği inancımız ile gönüllü gençlerimizin çalışmalarını takdir ediyoruz.



yilmazparlar@yahoo.com

19 Haziran 2017 Pazartesi

sile yeryüzü pazarı-Yılmaz Parlar

ŞİLE YERYÜZÜ PAZARI


Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı ile Şile Belediyesi arasında “Şile Yeryüzü Pazarı” alanında 16 haziran 2017 Cuma günü  ‘Kırsal Arazi Yönetimi İş Birliği Protokolü’ imzalandı. 

Bakanlık adına protokol imzalamaya gelen Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformları Genel Müdürü Abdullah Burak Keser törende yaptğı konuşmada Bakanlığın Milli Eğitim gibi Milli Tarım projesini bir kere daha hatırlatdı.

Başkanlığını Celal Toprak’ın yaptğı EGD Ekonomi Gazetecilerin ilgi gösterdiği ‘Kırsal Arazi Yönetimi İş Birliği Protokolü’ tören öncesi Şile Yeryüzü Pazarı üreticilerin standları, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformları Genel Müdürü Abdullah Burak Keser, Şile Belediye Başkanı Can Tabakoğlu, EGD Ekonomi Gazeteciler Derneği Başkanı Celal Toprak, ilgili protokol, gazeticeler tarafından ziyaret edildi.
Şile Belediye Başkanı Can Tabakoğlu, girişimci üreticileri ve ürünleri takdim etdi.
İmzalanan protokolle, Ülkemiz açısından geleceğin projesi olarak görülen Milli Tarım Projesi kapsamında, Milli Tarım Ruhunu oluşturuyor. 

İthalata dayalı tarım ve hayvancılık anlayışının ortadan kaldırılması, arazi bölünmelerinin önlenmesi, hangi ürünün nerede daha iyi yetişeceği ni tespit etdikden sonra havza bazlı üretimin gerçekleştirilmesini temel hedef alan Milli Tarım Projesi'nin tarım alanlarının korunması, tarım ürünlerinin veriminin arttırılması, arazi kullanım planları ile toprakların korunması gibi protokolün ana maddeleri. 

Tarım Reformları Genel Müdürü Abdullah Burak Keser, Türkiye’de 24 milyon hektar tarım alanına 7 milyon hektar tarım alanı daha ilave yapılacağı, tespit edilen 184 ovanın 140'ın Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığını ve buraları tarımsal sit alanı olarak ilan etdiklerini, buraya tarım harici her hangi amaçla kullanılamıyacağını belirterek, Türkiye'de üretilen kırmızı etden daha fazla kırmızı et tüketildiğini, bu ihtiyacı karşılamak için yaklaşık 500 bin civarında  büyükbaş hayvan ithal ettiklerini söyledi. Keser, Her yıl 400 bin buzağımız çeşitli nedenlerle öldüğünü, durumu dengelemek adına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlğı olarak, 
aşıları tamamlanmak üzere her buzağı için maddi destek vereceklerinin altını çizdi. 

Genel Müdürü Abdullah Burak Keser, “Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’un kırsalı Şile, hak ettiği desteği ve değeri görecek. Belediye Başkanı Can Tabakoğlu’nun gösterdiği girişimler sonucunda, protokol Türkiye’de 941 ilçenin içerisinde ilk defa Şile ile imzalanıyor. 
Bundan elde edilecek modelle Tarım Bakanlığımız tüm ilçelere yaygınlaştırmayı hedefliyor.”

Şile Belediye Başkanı Can Tabakoğlu, Şile’de ekonomik, ekolojik, sosyokültürel hedeflere ulaşabilmesi için bir arazi yönetimine ihtiyacları olduğunu, İstanbul’un megakent olmasına rağmen, arazisinin üçde biri kırsal kesim. 800 Km2 alan üzerinde % 80’i ormanlık alan olan 62 mahallesinde tarım, turizm, sanayi ve tarihi yapıları ile 57 köyü kırsal nitelikte bir yerleşke iken mahalle statüsüne dönüşerek sosyal bir devinim gerçekleştirğini tarım kadar, şile bezi üretimin artırdıklarını ve ihraç etdiklerini, turizmi dinamik tutacaklarını söyledi.
 Başkan Can Tabakoğlu, “  Şile, İstanbul’un en büyük arazi sınırlarına sahip, Yüzde 80’i orman en çok mahalleye sahip ve yüzde 90’ı kırsal güzide bir ilçe. Bu protokol bir megakent kırsalında Türkiye’de bir model üretirken megakentin kırsalını koruyor sürdürülebilirliğini sağlıyoruz. Yetmiyor, megakent kırsalındaki baskıdan ötürü göç veren köylüyü köyünde tutmanın mazeretlerini arıyoruz. Biz şunu fark ettik, doğal olan, adil olan ve aracısız olan ürünü ürettiğimizde bizde kazanıyoruz, ancak bunun için bizlerde destek istiyoruz. Şile kentsel dönüşüm değil kentsel gelişim yapacak. Şile Kendi başına bir cazibe merkezi ve kendi ürünü ile rekabet eden bir kent. Böylelikle Şile köylüsü piyasada ezilmeden rekabet edebilir olacak. Bu protokolle birlikte toprağımızı nasıl koruma altına alacağız, bunu da akademisyelerle uzmanlarla birlikte köylümüzün ekonomisini kalkındıracağız bunun savaşını vereceğiz. Ürün ve üretici odaklı çalışacağız. Milli tarım politikasının başarılı olacağına inanıyorum ve bizleri pilot bölge seçen bu protokolü hayata geçiren başta Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanımız Faruk Çelik, Reformlar Genel Müdürümüz Abdullah Burak Keser ve emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Şile’mize hayırlı uğurlu olsun.”ifadelerinde bulundu,

Şile Belediye Başkanı Can Tabakoğlu ile yaptığımız kısa söyleşide Dünya, tıbbi bitkilerin değerini anlamış olarak, bu alana büyük yatırımlar yapmakta olduklarını, ithal etme çabasında  oldukarını, Türkiye'deki bitki zenginliği içinde Şile’ninde bulunduğunu hatda endemik bitkilerin olduğunu ve girşimci kadınların yaptığı, kontrollü şifada sağlayan ürünleri tanıtdı. 

“Toprağı adeta kimyasalların bağımlısı haline getiren uygulamalar, insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Bu sebeple, toprağımızı ve sağlığımızı etkileyen gübre ve ilaç gibi kimyasallarla ilgili gerekli tedbirleri alarak, bitkinin ihtiyaç duyduğu formatta organik, mikrobiyal ve kimyasal gübre kullanımına ilişkin çalışmalarımızda son aşamaya geldik. Ayrıca organik tarım, iyi tarım ve çevre dostu doğal üretim tekniklerini desteklemeye devam edeceğiz.”dedi

yilmazparlar@yahoo.com

18 Mayıs 2017 Perşembe

Tohumculuk Sektöründe Strateji -Yılmaz Parlar





Ülkemizde GDO’lu Tohum Üretimi Yoktur
Tohumculuk Sektöründe Strateji  

Başkanlığını Kamil Yılmaz’ın yaptığı, TÜRKTOB, TÜBİTAK- TÜSSİDE’nin katkıları ile yürüttükleri Tohumculuk Sektörü Ulusal Strateji Geliştirme Projesi’ni 16 Mayıs 2017 Salı günü Fairmont Quasar Hotelde açıkladı. Basın Toplantısında Kamil Yılmaz “Ülkemizde GDO’lu tohum üretimi yoktur, ithalatı da yasaktır, bu konu Biyogüvenlik Yasası” kapsamında çok sıkı denetim altındadır.”dedi  

Toplantıya EGD Ekonomi Gazeteciler Derneği Başkanı Celal Toprak başta olmak üzere Ekonomi yazarları yoğun ilgi gösterdiler.

Kamil Yılmaz 1.5 yıldır TÜBİTAK’a bağlı Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü (TÜSSİDE) ile birlikte yürüttükleri projenin temel amacının “Tohumculuk sektöründe uygulanabilir etkin stratejiler ve politikalar ile farkındalık oluşturmak ve yenilikçilik perspektifiyle; üretimin, ihracatın, verimliliğin, kullanım alanlarının ve katma değerinin arttırılarak yerel kalkınmanın ve tohumculuk sektöründe ülkemizin bölgesel ve uluslararası rekabet gücünün arttırılmasına katkı sağlamaktır.”dedi
Hedeflenmek istenen proje ile tohumculuk sektöründe tüm paydaşlarda farkındalık oluşturarak temeli sağlam stratejiler oluşturulması, sektörün değer zincirinde yer alan üreticiler, araştırmacılar, girişimciler, sanayiciler, dağıtıcılar, yetiştiriciler, destek sağlayan kurumlar, üniversiteler, birlikler gibi üretici örgütlerini içeren yapının Türkiye Tohumcular Birliği öncülüğünde organize bir şekilde örgütlenmesi ve rekabetçiliğinin arttırılması olduğunu söyleyen Kamil Yılmaz “Birliklerin ve üyelerin kurumsal kapasitelerinin arttırılması, Kaliteli ve yeterli sertifikalı tohumluk üretiminin sağlanması, Ar-Ge alt yapısının geliştirilmesi, Markalaşmaya önem verilmesi, İhracat   imkanlarının geliştirilmesi Rekabetçiliğin artırılması, Kayıt dışılığın önlenerek haksız rekabetin önlenmesi, Bütün bunların yapılabilmesi için ihtiyaç duyulan gerekli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi.”Projenin ana omurgasını maddeledi.
 Kamil Yılmaz Bakanlığın aldığı karar doğrultusundaki açıklamalarında “2018 yılından itibaren tüm tohumlukların sertifikalı olması ile Milli Tarım Projesi’nin en önemli ayaklarından biri olan Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli’nde belirlenen ürünleri 5 dekarın üzerindeki alanlarda üreten çiftçilerin ancak sertifikalı tohum kullanmaları durumunda destek alacak olmaları sektörümüz üzerine büyük sorumluluk ve görev yükledi.” Diyerek Tohumculuk sektörü olarak bu kararları desteklediklerini ifade etdi.
 Yıllara göre mukayeseli üretimi ise “Sertifikalı tohum üretimi 2002 yılında 145 bin tondu. 2009 yılında 385 bin tonu aşan üretim, 2013’te 743 bin tona, 2015 te ise 896 bin tona ulaştı. 2016 yılında ise 957 bin 925 ton üretim yapıldı. Son zamanlarda AR-GE çalışmaları sonucu geliştirilen yeni ve üstün nitelikli çeşitler üretime alındı. Tohumculuk sektörü içinde değerlendirilen fide, fidan ve süs bitkileri üretimlerimiz de arttı. Bugün Türkiye’de 4 milyar adet fide, 138.2 milyon adet fidan, 1,5 milyar adet süs bitkisi üretilmektedir. Bu rakamlar 10 yıl öncesiyle kıyaslandığında fide üretiminde %300, fidan üretiminde %50 artış demektir” şeklinde rakamlarla açıkladı.

Sözlerine, 2023 yılı için bir milyon tonluk sertifikalı tohum üretimini hedeflediklerini ilave etdi. Türkiye’nin tohum ithalatından vazgeçse bile kendine yeterli bir tarımsal ürün arzını rahatlıkla sağlayacak konumda olduğunu belirtden Başkan Kamil Yılmaz “2004 yılında 35 milyon dolarlık bir ihracat yapıyorduk, 2015 yılında bu rakam 115 milyon dolar oldu. 2016 yılına baktığımız zaman ihracatımızın 153.5 milyon dolara çıktığını görüyoruz. Bu miktar 2004 yılına göre % 436,  2015 yılına göre % 49.4 oranlarında artış anlamına geliyor.  Tohumculuk sektörü içinde değerlendirilen süs bitkileri ve fidan ihracatının da eklenmesiyle geçen yıl 202 milyon dolar olan ihracat 262 milyon dolara çıkmıştır. 

Tohum ithalatımız ise miktarda 2016 yılında bir önceki yıla göre % 13 düşmüş, değerde ise 202 milyon dolarla aynı kalmıştır. İhracatın, ithalatı karşılama oranı % 89’a ulaşmıştır. Türkiye tohumculuk sektörü bugün 70’ten fazla ülkeye tohum ihraç etmektedir. Ticaret hacmi olarak dünyada 10. Sırada olan ülkemizin hedefi ilk 5’te yer almaktır.”dedi 
Yerel tohumların kullanımıyla ilgili Çiftçimiz kendi ürününden elde ettiği tohumları kullanabilir, mübadele edebilir. hiçbir zaman yasaklanma getirilmediğinin altın çizdi.
“Türkiye Tohumcular Birliği olarak Tohumun İzinde isimli sosyal sorumluluk projemiz ile içinde yerel tohumlarda olmak üzere tüm yerel çeşitlerin korunması, toplanması ve değerlendirilmesi için gelen projelere maddi destek sağlıyoruz. Başta çocuklarımız olmak üzere toplumumuzun tüm kesimlerine tohumun önemini ve gelecekteki rolünü anlatan çalışmalar yapıyoruz. Projemiz ile aynı zamanda biyokaçakçılık ile mücadele ediyoruz. Ayrıca bir yandan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yerel çeşitlerin üretimlerinin devamının sağlanması amacıyla tarımsal özelliklerinin tanımlanması ve genetik kaynak olarak kaydedilmesi çalışmaları devam ederken diğer yandan tohumlarımız Ankara ve İzmir’deki gen bankalarımızda korunmaktadır.”bilgilerini verdi. 

EGD Ekonomi Gazeteciler Derneği Başkanı Celal Toprak’ın sorusu üzerine Yılmaz şu açıklamalarda bulundu; “Ülkemizde GDO’lu tohum üretimi yoktur, ithalatı da yasaktır, bu konu Biyogüvenlik Yasası” kapsamında çok sıkı denetim altındadır.”  Başkan Yılmaz açıklamalarına devam ederek  “Ancak ne kadar uğraşsak dahi GDO kadar gündemden düşüremediğimiz bir konu daha var. Ne yazık ki Hibrit (melez) tohumlarla üretilen ürünlerin sağlığa zararlı olduğu, kısırlık yaptığı zaman zaman gündeme geliyor. 

Hibrit tohumların sağlığa zararlı olduğunu net bir şekilde ispatlayan bilimsel bir kanıt yoktur. Çünkü hibrit tohum üretimi doğal bir yöntemdir. Hele GDO ve GDO teknolojileri ile uzaktan yakından ilgisi yoktur.” Dedi. 
Mısır örneğiyle “2016 yılında mısır rekoltesi 6.5 milyon ton olarak gerçekleşti. Atadan veya köy çeşitlerini kullandığımızda verim düşeceğinden rekolte yaklaşık 1.5-2.0 milyon  ton olacaktır. Aradaki farkı biz yurt dışından, özellikle ABD, Arjantin, Brezilya gibi ülkelerden ithal edilecektir. Bu ülkelerde üretimin tamamına yakını  GDO’lu mısır tohumluğundan yapıldığıdır.”diyerek toplantıyı sonlandırdı.

yilmazparlar@yahoo.com


9 Mayıs 2017 Salı

Forum İstanbul 2017-Yılmaz Parlar


Güçlü ekonominin planlamasını yapmalıyız


Forum İstanbul 2017, Hotel Swiss Bosporus’da  4- 5 Mayıs tarihlerinde 16’ıncısı gerçekleştirdi. İlk oturumda panelist Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ:” Ülke olarak neler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Güçlü ekonomiye geçişi bırakıp güçlü ekonominin planlamasını yapmalıyız.”dedi


Düzenlenen Forum İstanbul 2017’nin açılış konuşmalarını Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Forum İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Canevi ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi gerçekleştirdi.


Hedef 2023- Yarının Kurulması sloganıyla 2023 Yılında Türkiye'nin sadece bulunduğu coğrafyada değil, dünyada önde gelen güçlü bir devlet olma vizyonu işleyen Forum İstanbul, değerli konuşmacıları bir araya getirdi.


Türkiye Geleceğini Yeniden Tasarlıyor’ ana temasıyla, 4-5 Mayıs 2017 tarihleri arasında İstanbul Swissotel The Bosphorus’da 16.’sı düzenlenen Forum İstanbul’un açılış konuşmalarını Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ve Forum İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Canevi gerçekleştirdi.


Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci: “Forum İstanbul’un gelişmesini, bundan sonraki süreçte bir analiz konferansı olarak devam etmesini çok arzuluyoruz. Ekonomimizde son 15 yılda faiz giderlerinin gelirlerimize oranı %15 ten %1.9’a geriledi. Bu gerçekten övünülecek bir başarı. 2002 yılındaki ihracatımızda 35 milyar dolar şu an 143 milyar dolara ulaştık. Hedefimiz ise yıl sonunda 155 milyar dolara ulaşmak” dedi. Uzun vadede Türkiye’yi güzel günler beklediğini vurgulayan Zeybekçi, “Bir yıl içerisinde 6.5 milyon vatandaşa istihdam yarattık. 2016 büyümesinde yüzde 2.9 büyüdük ama yüzde 6 seviyesinde büyümek zorundayız. Her sene istihdam yaratmak zorundayız. 16 Nisan itibariyle artık hiçbir mazeretimizin kalmadığını söylemek isterim. Yeni şeyler söylemek zorundayız. Fasoncu olarak görülen bir ülke olarak görünün Türkiye artık bu kimlikten kurtularak geleceği kurmak adına yeni şeyler yaratmalı. Coğrafya kaderdir, bizim kaderimiz olan bu coğrafyada bundan sonraki süreçte üretmelidir. Şu anda da bilgiyi üreten ve bilgiyi tüketen üretenler olarak ayrım bulunmaktadır. Türkiye patent ve Ar-GE’si ile Türkiye’yi üreten ülkelerden biri olarak görmemiz gerekmektedir. Türkiye ihracata dayalı büyüme gerçekleştirmelidir. Biz bunu yaparken de 65. Hükümet olarak agresif ve iddialı tüm desteklerimizi verdik. Dünyanın en iddialı teşvik sistemi Türkiye’de” dedi.


TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Forum İstanbul Konferansı 16 yıl önce 2023 vizyonuna ışık tutmak için hazırlandı. Yakın coğrafyamızda, ülkemizle ilgili birçok gelişme yaşanıyor. Fakat yaşanan tüm olumsuz meselelere rağmen ekonomik alanda büyümeye devam ediyoruz. Çünkü ülkemiz her alanda gereken güç ve kararlılığa sahiptir” dedi. Ayrıca ihracat rakamlarında geçen seneye oranla bir artış olduğunu belirten Büyükekşi, “Geçtiğimiz günlerde açıklanan ihracat rakamlarında ilk 4 ayda %9’a yakın bir artış görülmektedir. Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde ihracat çalışmalarında daha da artış bekliyoruz. 2017 yılı tüm zorluklara rağmen tam anlamıyla bir atılım yılı oldu. Tüm küresel ve bölgesel durumları değerlendirerek kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz” şeklinde konuştu.


Forum İstanbul Başkanı Yavuz Canevi:” 16 yılda hem ülkemizde hem de yurt dışında hedef olarak belirlediğimiz 2023 vizyonunun önünü kesecek birçok gelişme yaşandı. Suriye savaşında meydana gelen derin boyutlar, Rus savaş uçağının düşürülmesinin turizm ve ihracat sektöründe yaşattığı olumsuz tablo ve bunların üzerine yaşanan 15 Temmuz’da yaşanan talihsiz ve başarısız “kalkışma” dikkatlerimizi ekonomiye değil güvenlik ve istikrara yönlendirmiştir” dedi. Yaşanan olumsuz tabloya rağmen Türkiye’nin 2023 vizyonundan vazgeçmeye niyetinin olmadığının altını çizen Canevi sözlerine şöyle devam etti: Finans, bankacılık, ihracata dönük sektörler başta olmak üzere adeta tüm sektörlerde bir değişim ve dönüşüm rüzgarı esmekte ve küresel trendi yakalayarak verimlilik ve rekabet yarışında sadece geri kalmamak değil, bilakis bir adım önde olma arzu ve isteği belirgin şekilde ortaya çıkmıştır. Gerçekten bu konuda TİM’in İnovasyon, Ar- Ge ve yeni pazarlar konusundaki çabaları takdire değer” açıklamalarında bulundu.

‘ilk oturumda Prof. Dr. İlter Turan moderatörlüğü üstlendi.
 Al Sharq Forum Kurucu ve Başkanı Wadah Khanfar, Bosphorus Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü, Gazeteci Metehan Demir, Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ panelistler olarak oturuma katıldılar.

Bosphorus Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü:” Son 15-16 yıl içindeki kat ettiğimiz yolu düşünmek önemli olarak görüyoruz ancak asla neler olacağını önümüzdeki 10 yıl içinde asla mümkün olmamıştır. Daha önce yaptığımız enerji ile ilgili işlerde 2015-16 tahminlerini yapmaya çalıştık, gördük ki asla başaramamışımız. Gelecekte şimdiden tahmin etmekte zorlandığımız yeni büyük oyuncular ortaya çıkacaktır. Örneğin Çin’i yakından takip etmemiz gerekiyor. Türkiye Çin’in modern ipek yolu üzerindeki en önemli duraklardan biri. Türkiye ilişkileri açısından takip etmeliyiz. Dünyadaki bütün kalkınma hikayelerini izlemeli ve kendimize pay çıkarmalıyız. Türkiye’nin kendisinin izole etmesi düşünülmemelidir ve ekonomideki güvenin önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.


Gazeteci Metehan Demir, “Bugünkü konferansa bir başlık atmak gerekseydi Bakan Bey’in kullandığı artık mazeretimiz kalmadı başlığını kullanırdık. Özellikle yerleşik klişelere karşı iyi mücadele etmeliyiz. Bu klişeleri kırabilmek adına yılmadan okumamız ve takip etmemiz lazım. Türkiye’de sürdürebilir bir mutluluğun olması gerektiğinin altını çizen Demir, “Yaşanabilir 10 ülkeden biri olmalıyız. Neovatanseverlik diye bir şeyin üzerinde durmalıyız. Türkiye bunu başarabilir” dedi.


Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ:” Ülke olarak neler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Güçlü ekonomiye geçişi bırakıp güçlü ekonominin planlamasını yapmalıyız. Önümüzdeki dönemde üç yatay teknolojiden bahsediliyor; bilgi ve iletişim teknolojileri, nano teknoloji ve biyoteknoloji. Bizim şimdiden bu teknolojileri benimsememiz ve uygulamaya geçmemiz gerekiyor” dedi.


Dünya’nın gideceği yeri ön görerek hareket etmenin önemine vurgu yapan Güldağ:” Yenilikçi atılımlar yapmamız gerekiyor. En az 3 sektörde lider pozisyonda olmamız gerekiyor. 500 şirket arasında 20 şirketimiz olmalı” diyerek sözlerini noktaladı.

Forum İstanbul 2017’nin ilk oturumunda söz alan Al Sharq Forum Kurucu ve Başkan’ı Wadah Khanfar:” Dünya olarak jeopolitik alanda çok ciddi bir belirsizlik döneminden geçiyoruz. Dünyanın yeni oyun kuralları ile birlikte güç dengesi değişti ve aslında güç azaldı. Dünyanın gittiği yeni noktada bir milliyetçilik artışı var. Milliyetçilik devam etmeyecektir ve nesiller bunu değiştirecektir. Yeni dünyada gençler politik belirleyici olurken kendilerini tehdit altında hissetmeleri durumunda geçmişe özlem duyuyorlar. Bu yüzden Trump’a LePen’e destek verdiklerini düşünüyorum” dedi.

Yeni dönemin insan olmayan aktörler tarafından belirleneceğini söyleyen Khanfar:” Yapay zekanın yükselmeye başladığı bir dönemde yaşıyoruz. Geleceğin şekillenmesi alışılagelmiş zeka ve aileden öğrendiğimiz ticaret bilgisiyle yapılmayacak. Teknoloji tüm çevremizi ve üretim yapan sektörleri değiştirecek ve onlara boyut atlatacaktır. Tüketim ve tüketici kavramı yeniden tanımlanacağı için büyük veri kavramı biz insanları da değiştirecek ve hiç beklemediğimiz bir durumla karşılaşacağız. Yeni İletişim yöntemleri ile akıllı teknolojilere odaklanmamız gerekecek ve geleneksel düşünceyi azaltmalıyız” dedi. Türkiye’nin ayrıcalıklı bir konumda olduğunu ifade eden Wadah Khanfar, şu anki durum kaotik bile olsa önemli olanın geleceği düşünmek olduğunun altını çizdi.


yilmazparlar@yahoo.com

26 Mart 2017 Pazar

SKAL Mart-2017 Toplantı-istanbul Fairmont Quasar Hotel-Yılmaz parlar




SKAL “Turizmden Vazgeçemeyiz”


Başkanlığını Emirates Havayolları Türkiye Genel Müdürü Bahar Birinci'nin yaptığı, seyahat ve turizm sektörünün tüm aktörlerin bulunduğu uluslararası örgüt SKAL’ın İstanbul Klübü, aylık toplantısını 22 mart 2017 Çarşamba günü Fairmont Quasar Hotelde gerçekleştirdi.

Türkiye'nin daha önce patlayan sektörü, Rusya ile siyasi gerginlik, bir dizi terörist saldırılar nedeniyle ve iç siyasi kargaşanın ardından ağır darbe alan turizmin yakın tarihdeki geçirdiği olumsuzluklarına rağmen, SKAL’ın İstanbul Klübü üyeleri “Turizmden Vazgeçemeyiz” vurgusuyla umutlarını çalışmalarına yönlendirdiğini gözlemleme fırsatı bulduk.
İstanbul SKAL Klübü Başkanı Bahar Birinci Yönetim kurul üyeleri ; As Başkan Ata Eremsoy, Genel Sekreter Ayşe Önen, Elif Balcı Fisunoğlu, Selma Tatar, Dr. Özen Kırant Yozcu ve Dünya SKAL Eski Başkanı -TMD Başkanı Hülya Aslantaş’ı, yanına alarak “SKAL Toast” ritüel ile toplantıyı açtı. 
Yönetim kurul üyesi -Genel Sekreter Ayşe Önen sunuculuğu üstlenerek gündemi sundu. Toplantıda, geçtiğimiz ayın yönetim çalışmalarını bildiren Başkan Bahar Birinci önümüzdeki çalışma programları hakkında bilgiler verdi. Üyelerin turizm sohbetine imkan vermek adına konuşmaları gündemi kısa tutdu. Turizmde hayata geçirecekleri, kalite üzerine yoğunlaşan yaratıcı projelerine ilham olması nedeniyle, İstanbul Klübü üyelerine başarı hikayeleri ve önemli duyurularını paylaşabileceklerini ilan ederek, 2017 parlak turizm umutlara ışık tutdu. Toplantıya ev sahipliği yapan Fairmont Quasar İstanbul Genel Müdürü Kai Winkler’e teşekkür ifadesi için kitab hediye etdi.

Toplantı öncesi, esnasında ve sonrasında gerek üyeler gerek Başkan Bahar Birinci, yönetim kurul üyesi Dr. Özen Kırant Yozcu ve Genel Sekreter Ayşe Önen ile yaptığımız söyleşilerde; Ekonominin önemli bir bileşeni olan turizm ve önemli miktarda döviz kazancı olan Turist, bir darbe aldı. Ama Türkiye'nin turizmden vazgeçmesi imkansız. Sektörün en önemli önceliği güvenlik olduğunu vurguladılar. “Turizmde hedef seçerken bir turist için aranan ilk şey barış ve güvenlik. Ancak o zaman hizmet kalitesini ve fiyatını araştırıyorlar.”  

2014 yılındaki en yüksek noktasına, GSYİH'nın yüzde 3.7'sine eşdeğer gelir getiren toplam istihdamın yüzde 2.3'ü ya da 600.000 iş üreten Türkiye 2000 yılında 10.5 milyon ziyaretten 42 milyon yabancı turisti cezbetmiş ve dünyadaki en popüler 6. turistik yer olmasına karşın, Türkiye'nin Kasım 2015'te Rus savaş uçağını düşürmesi üzerine diplomatik saldırılar sonrasında turizmin durması, Terörist saldırılardaki belirsizlikle birlikte Avrupalı ​​turist sayısının yüzde 30'tan daha azına neden olması, sayının, 2015 yılında yaklaşık 36 milyona gerilemesi ve bölgesel belirsizlikler, turizmin GSYİH'nın yüzde beşini oluşturduğu ve iş gücünün yaklaşık yüzde sekizini temsil ettiği ülke için büyük bir endişe kaynağı olduğunu dile getirdiler.
Ülkeye, 2015'te bile 31milyar dolardan fazla döviz kazandıran sektörün, 2016 yılları Türk turizminde kaybolan bir yıl olduğunun ve Yakın tarihli IMF araştırmasına göre, azalan ziyaretçi sayısı, 2016 yılında ülkenin büyümesinden yaklaşık yüzde bir GSYİH puanı eksilerek sektörlere zarar verdiğinin altını bir kere daha çizdiler. .

Ekonomik kriz nedeniyle, 2017 yılının ilk haftasında rekor seviyelere gerileyen ABD doları bazında 3.60 civarında işlem gören Türk lirasının, analistler tarafından önümüzdeki aylarda daha da zayıflaması, beklenen zayıf para biriminin ekonomik olarak faydalı olmasına rağmen - Ülkeyi ziyaret etmeye, yatırım yapmaya ve Ülkenin ihracatına yardım etmeyi kolaylaştırması beklenirken, güven belirsizliğiyle düşüşe geçen turizm yanı sıra ekonominin diğer sektörlerinide etkilemesi, uzun süreli etkilere sahip olması, toparlanmanın yavaş olacağını göstertiğini vurguladılar.
 
Hükümet tarafından turizm gelirlerini artırmak, 50 milyar dolarlık bir ölçüye ulaşmak ve 8 milyondan fazla turist çekmek için ilan edilmesi, “Komşunuzu alın ve gelin" sloganıyla yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarını, aynı zamanda yabancı komşularını, Türkiye'ye tatile çağırarak Türkiye'yi dünyadaki aranılan yerlerden biri haline getirme arzusunu sorduğumuzda, SKAL olarak “Turizmden Vazgeçemeyiz” Ülke adına payımıza düşenin, elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğiz cevabını alıyoruz.

Toplantı emeği geçen otel personelin sahneye alınarak, alkış takdir ve teşekkürü ile son buldu. Yeni turizm umutların filizlendiği, yeni otel ilgili personel tarafından üyelere gezdirildi. 


yilmazparlar@yahoo.com


Türkiye'de Marka Olmak -Yılmaz Parlar Haberi


Türkiye'de Marka Olmak

Türkiye’de yatırım yapan şirketlerin oluşturduğu MKG'nin Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) ile düzenlediği "Türkiye’de Marka Olmak" başlıklı çalıştayda, "21. Yüzyılın Sorunu Kaçak, Taklit ve Sahte Ürünler" isimli raporun sonuçları açıklandı.

Marka Koruma Grubu (MKG), Türkiye’de kaçak, sahte ve taklit ürün ticaretinin ulaştığı boyuta ilişkin raporu açıkladı. Raporda kaçak, sahte ve taklit üründe Çin’in ardından dünya 2'ncisi olan Türkiye’nin yıllık vergi kaybının 7,2 milyar dolar olduğu bildirildi.
Namık Kemal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit İzmen’in OECD endekslerini kullanarak hazırladığı raporda, Türkiye’deki kayıt dışı ticaretin boyutu gözler önüne serildi. 

Raporda, Türkiye’de kaçak, taklit ve sahte ürün piyasasının büyüklüğü yaklaşık 17,2 milyar dolar, devletin kaçak ticaret nedeniyle uğradığı vergi kaybının ise yaklaşık 7,2 milyar dolar olduğu bildirildi.
Rapora göre Türkiye, dünyada en çok sahte ürün ele geçirilen ülkeler sıralamasında Çin’in ardından ikinci sırada yer alıyor. Taklit ve sahte ürün piyasasında ilaçta Hindistan, gıdada Mısır, parfüm ve kozmetikte Türkiye’nin adı öne çıkıyor. Kaçak, sahte veya taklit ürün kullananların yüzde 78’i, sahte ürün sitesinde buldukları ürünler yüzünden markayı suçluyor. G20 ülkelerinde her yıl sahte ürünler yüzünden 3 bin kişi hayatını kaybediyor. 

MKG Sözcüsü Ali Ercan Özgür, raporun sonuçlarının tartışıldığı paneldeki konuşmasında, teknolojideki gelişmeler ve makro ekonomik politikalar gibi etkenlerin taklit ve kaçak ürün piyasasında artışa yol açtığını belirtti.
Özgür, şunları kaydetti:

"Ülkemizde sahte, kaçak ve taklit ürünlerin yarattığı pek çok sorun var. Yasa dışı ticaret nedeniyle devletin uğradığı vergi kaybı 7,2 milyar dolar. Çalışmalara göre böyle bir kayıp, 90 bin kişilik istihdama ya da 6 tane İstanbul-Ankara arasındaki hızlı tren projesine denk geliyor. Yani kaçak olmasaydı, 6 tane daha hızlı tren projesi yapılırdı. Ülkemizde taklit, kaçak ve sahte ürünlerle mücadelede etkili sonuçlar almak için yapılacak çok şey var. Raporda da altı çizildiği gibi yasal düzenlemelerin yanı sıra cezaları daha caydırıcı hale getirmek gerekiyor. Bunun yanı sıra yetkili merciler, hak sahipleri birlikleri ve diğer paydaşlar arasında etkili diyalog ortamını oluşturmamız şart. Orjinal üreticinin ve tüketicinin desteklenmesine yönelik programların artırılması, arz ve talebi şekillendiren toplumun bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapılması büyük önem taşıyor. Kaçak, sahte ve taklide karşı kolluk kuvvetleri arasındaki iş birliğinin iyileştirilmesinin yanı sıra fikri mülkiyetle ilgili idari ve teknik kapasite oluşturma faaliyetleri de önceliğimiz olmalıdır."


 Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu da, Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında kayıt dışı rekortmeni olduğunu vurgulayarak, "Bugün, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında bulunan, gücünü üretimden ve nitelikli genç iş gücünden alan, 350 milyar dolardan fazla dış ticaret hacmi olan Türkiye’nin gücüne ve potansiyeline yürekten inanıyoruz. Ancak Türkiye’nin, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girebilmesinin tek yolu, yüksek katma değerli üretimden ve bu topraklardan küresel markalar çıkarmaktan geçmektedir. Hak ettiğimiz yere de küresel markaların taklitlerini yaparak ulaşamayacağımız ortadadır. Öncelikle zihinsel bir değişim ve dönüşüm şarttır." değerlendirmesinde bulundu.


İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirleri Odası (İSMMMO) Başkanı Yücel Akdemir ise marka meselesinin ekonominin en ciddi sorunlarından biri olduğunu ve bu sorundan dolayı İSMMMO'nun adını bile tescil ettirmek zorunda kaldıklarını ifade etti.​


Türkiye’de büyüklüğü 17,2 milyar dolara ulaşan kaçak, taklit ve sahte ürün pazarının vergi kaybıyla da ülkeye zarar verdiği görülüyor.

Türkiye’de yatırım yapan şirketlerin oluşturduğu Marka Koruma Grubu ve Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin işbirliğiyle düzenlenen “Türkiye’de Marka Olmak” çalıştayında açıklanan  rapora göre kaçak, sahte ve taklit üründe Çin’in ardından dünya 2’ncisi olan Türkiye’nin yıllık vergi kaybı 7,2 milyar dolar (yaklaşık 26 milyar TL)

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirleri Odası (İSMMMO) Hizmet ve Kültür Binası’nda 23 Mart 2017 tarihinde düzenlenen çalıştayın açılışında; Marka Koruma Grubu Sözcüsü Dr. Ali Ercan Özgür, Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak, İSMMMO Başkanı Yücel Akdemir ve Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu konuştu.

Ekonomi Gazetecileri Derneği üyesi Çetin Ünsalan moderatörlüğünde gerçekleşen ‘Türkiye’de Marka Olmak’ başlıklı panelde ise Namık Kemal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit İZMEN, “21.Yüzyılın Sorunu Kaçak, Taklit ve Sahte Ürünlerin Ticareti” başlıklı raporunu ilk kez kamuoyuyla paylaştı. Rapor, Türkiye’de kaçak, taklit ve sahte ürün ticaretinin bugün ulaştığı seviyenin yanı sıra ülkedeki yarattığı istihdam sorunun büyüklüğü ve Türkiye’nin en çok sahte ürün ele geçirilen ülkeler arasındaki konumunu da içeriyor. Panelde öte yandan Marka Koruma Grubu Sözcüsü Ali Ercan Özgür, Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Bülent Deniz ve Güvenilir Ürün Platformu Sözcüsü Mert Demircioğlu konuşmacı olarak yer aldı.

Demircioğlu, yolda satılan zeytinyağlarından rastgele aldıkları 18 numunenin incelenmesinde, testler sonucunda 16’sının zeytinyağı çıkmadığı örneğini vererek, güvenli ürünün maddi açıdan da, sağlık bakımından da üzerinde durulması gereken kritik bir konu olduğunu söyledi.

Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı M. Bülent Deniz ise, yüzde 100 Türkiye kampanyası başlattıklarını ve ürettiği katma değerin yüzde 51’ini ülkemizde bırakan firmaları yerli malı kabul ettiklerini vurguladı.

Panelin açılış bölümünde yaptığı konuşmada İSMMMO Başkanı Yücel Akdemir, “Çok konuşulmayan bir konu olsa da bu marka meselesi ekonominin en ciddi sorunlarından biridir. Bu sorun Türkiye’de o kadar ciddi boyutlara geldi ki biz odamızının adını bile tescil ettirmek zorunda kaldık. Bu noktada böyle çalışmalar çok önemlidir. Emeği geçenlere teşekkür ederim” dedi.

Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı Celal Toprak ise “Çalıştayımızda öncelikle Türkiye’nin en önemli kurumlarından ikisi TÜRKONFED ve İSMMMO’nın desteğini almış olmak çok önemli. Buradaki birlikteliğimizi tüm Türkiye’deki meslek örgütlerine, iş dünyasına yaymak ve çözüm üretmek gerekiyor. 2000'li yılların başında kayıt dışı ekonominin belini kırmak  için bir çalışma yapılmıştı , o dönemden bu zamana dek kayıt dışı ekonominin oranı maalesef çok eksilmedi. Hepimiz özellikle bununla mücadele ediyoruz. Bu alanda bizi kimin hırpaladığını da bu gibi toplantılarda yürüttüğümüz akılla bulacağız” şeklinde konuştu.

Marka Koruma Grubu Sözcüsü Ali Ercan Özgür, “Bugün yayınladığımız raporun kararını üç sene önce aldık. Raporumuzda farklı paydaşların görüşlerini alarak bir ortak akıl yakalamaya çalıştık. MKG 300’ün üzerinde markayı temsil eden, büyük istihdam yaratan ve Türkiye’nin 81 iline dokunan bir grup. Markalaşma sürecinde en çok ihtiyaç duyulan şey bilgi. Biz de bu raporla Türkiye’de markayı tartışırken bilgi üretmeyi amaçladık. Öte yandan bilgi üretirken kayıp-kaçakla ilgili de farkındalık yaratmayı hedefledik.”

Son olarak TÜRKONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, “Ülkelerin rekabeti, esasında firmalarımızın rakipleriyle rekabetinden geçiyor. Firmalarımız rekabet avantajlarını en üst noktaya çıkaracak yeterli teknik altyapı ve yeni teknolojilerin yanı sıra kurumsal yönetişim anlayışı, markalaşma, kayıt dışı ekonomi, taklit, sahte ve kaça ürünler gibi birçok konuda sorunlar ve sıkıntılar yaşıyor. Haliyle bu sıkıntılar ülkemizin rekabet ligindeki yerini ve konumunu da yakından ilgilendiriyor. Bugün gerçekleştirilecek çalıştay, dünya ekonomilerinin her geçen gün büyüyen sorunlarının başında gelen “taklit, sahte ve kaçak ürün ticareti”ni Türkiye açısından ele alması açısından önemsediğimiz ve TÜRKONFED olarak da destek verdiğimiz bir çalıştay. Bu çalıştay serilerinin üyemiz olan Türkiye’nin her bölgesinde yaygın olarak temsil edildiğimiz 25 federasyonumuzun da kendi illerinde gerçekleştirmesi noktasında da birlikte çalışma kararlılığımızı buradan sizlerle paylaşmak isterim” dedi.

yilmazparlar@yahoo.com



4 Mart 2017 Cumartesi

TAYSAD -Dünyanın en önemli üreticilerinden biriyiz-Yılmaz Parlar

TAYSAD “Dünyanın en önemli üreticilerinden biriyiz”

12-13 Şubat 2017 tarihlnde gerçekleşen İran Otomotiv Endüstrisi Enternasyonal Konferansı’na konuşmacı olarak katılan TAYSAD Başkanı Alper Kanca “ İranlı üreticiler, Türk meslektaşlarıyla Ar-Ge konusunda ortaklık yapmanın, kendilerini geliştirmelerine olanak tanıyacağını ve Avrupa pazarına açılma noktasında fayda sağlayacağını çok iyi biliyorlar’. Bu ifadeden bir çıkarım yapacak olursak; hem Ar-Ge hem de üretim konularında dünyanın en önemli üreticilerinden biri kabul edildiğimiz aşikar”


TAYSAD 2 Mart 2017 Perşembe günü Avangarde Hotel’de Türk otomotiv tedarik sanayinin 2017 ihracatı ve Ar-Ge hedefleri konulu basın toplantısı düzenledi.


Başkanlığını Ertan Acar’ın yaptığı İtibar Atölyesi Halkla ilişkier firmasınca organize edilen, Basın toplantısına TAYSAD Başkanı Alper Kanca, yönetim kurul üyelerinden  Yönetim Kurulu Üyesi Heksagon Mühendislik ve Tasarım A.Ş den Tolga Doğancıoğlu ve  Genel Koordinatör Süheyl Baybalı katıldı.


Gerçekleşen Basın toplantısında TAYSAD Başkanı Alper Kanca, yönetim kurul üyelerinden Yönetim Kurulu Üyesi Tolga Doğancıoğlu’nun firması Heksagon Mühendislik ve Tasarım çalışmalarıyla verecekleri hizmetin TAYSAD’a kazandıracağı ivme hakkında konuştu.


Kanca “Ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan zor günler geçiriyor olabiliriz. Fakat bu durumu düzeltmenin tek yolu çarkı, döndürmeye devam etmekten geçiyor.” dedi.


Kanca dünya ticaretindeki daralmanın parite gibi Türkiye ihracatını olumsuz etkileyen faktörlere rağmen otomotiv sektörün başarı grafiğini devam etmektedir. 11 yıldır üst üste şampiyon olan sektör 2016 yılında 23,9 milyar dolar ihracatla ülkenin toplam ihracatındaki payı yüzde 16,8 olduğunu”  vurgulayarak, Otomotivde 2017 yılının hedef pazarlarından birisinin İran olduğunu hatırlattı. İranlı üreticiler Türklerle ortaklığa hazır olduğunu, Otomotiv tedarik sanayi olarak 2017 yılının hedef pazarlarından birini İran olarak belirlediklerini, paydaş kurum olan İran Otomotiv Parça Üreticileri Derneği (IAPMA) ile temaslarını sürdürdüklerini söyledi.

12-13 Şubat’ta gerçekleşen İran Otomotiv Endüstrisi Enternasyonal Konferansı’na konuşmacı olarak katıldığını Genel Koordinatör. Süheyl Baybalı hatırlatması üzerine Kanca “ Türk parça üreticileri, İran’da yatırım yapma ve Ar-Ge konusunda ortaklık yapmaya hazır olduklarını söylüyor. İranlı üreticiler, Türk meslektaşlarıyla Ar-Ge konusunda ortaklık yapmanın, kendilerini geliştirmelerine olanak tanıyacağını ve Avrupa pazarına açılma noktasında fayda sağlayacağını çok iyi biliyorlar’. Bu ifadeden bir çıkarım yapacak olursak; hem Ar-Ge hem de üretim konularında dünyanın en önemli üreticilerinden biri kabul edildiğimiz aşikar. İranlı paydaşlarımız, otomotiv parça tedariki konusunda en büyük ortakları olarak yanlarında yer almamızı bekliyorlar”  şeklinde ifadelerde bulundu
Ar-Ge konusuna değinen Kanca “Otomotiv üretiminde öne çıkan ülkelere bakıldığında, inovasyonda önemli yer tutan otomotiv sektörünün, diğer sektörlere kıyasla toplam Ar-Ge harcamalarında daha yüksek paya sahip olduğunu görüyoruz. OECD verilerine göre,  toplam Ar-Ge harcamaları içinde otomotiv sektörünün aldığı yüzde 32’lik pay ile Almanya ilk sırada yer alıyor. Japonya ve Romanya yüzde 24 ile Almanya’yı takip ederken, Türkiye’de bu rakamın yüzde 14 seviyesinde olduğunu görüyoruz. Ar-Ge konusunda gelişmiş ülkeler, sektöre değil; sektörleri dönüştürecek teknolojilere odaklanıyor. Özellikle bizim gibi kaynak kısıtı olup aynı zamanda hızlı bir dönüşüme ihtiyacı olan ülkelerde, inovasyon hedefini, bu yeni teknolojilerin transferi ve yaygınlaştırılması etrafında tanımlamak gerekiyor.  
Türkiye'de Sanayi Bakanlığı onaylı 360 civarında Ar-Ge merkezi var. Ar-Ge merkezleri içinde en büyük pay, otomotiv sektörüne ait. Sektörümüzde, 78’i TAYSAD üyelerine, 15’i ana sanayi firmalarına, 10’u TAYSAD üyesi olmayan firmalara ait tam 103 Ar-Ge merkezi bulunmakta. Bu rakam, Türkiye’deki tüm Ar-Ge Merkezleri’nin yüzde 28’inin otomotiv sanayinden olduğunu gösteriyor. Rakamlardan da anlaşıldığı üzere Ar-Ge tarafında da otomotiv sektörünün lideriyiz.”dedi
yilmazparlar@yahoo.com