18 Temmuz 2013 Perşembe

Ticaret doğudan doğuyor-Yılmaz Parlar Bildirdi

Ticaret doğudan doğuyor
 


Türkiye bugüne kadar değişik nedenlerle ihmal edilmiş olan İran ile ticari ilişkilerde yeni adımlar atıyor. Bugüne kadar istenen seviyeye ulaşamayan iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin 30 milyar dolara ulaşması için düğmeye basıldı. İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin sektörel bazda geliştirilmesi için Tebriz çok önemli bir zirveye ev sahipliği yaptı. 6-7 Temmuz’da düzenlenen Uluslararası Ekonomik Ticaret Forumu’na Türkiye’de çok önemli bir katılım gerçekleşti.
 
İran ve Türkiye’Nin çevresinde yer alan 35 ülkeden 350’yi aşkın iş adamının da katıldığı zirvede somut sayılabilecek iş bağlantıları yapıldı.
Türkiye’den zirveye katılan Kalkınma Bakan Yardımcısı Mehmet Ceylan, komşumuz İran ile ticaretin geliştirilmesi için çok ciddi çalışmalar yapıldığını belirterek, “Uluslararası düzeyde yapılan bu zirve hem iki ülkenin birbiri ile ticaretinin geliştirilmesinde hem de çevre ülkelerle ticaretin geliştirilmesi noktasında büyük katkı yapacak. Çok sayıda Türk şirketinin bu toplantıya katılması bunu gösteriyor” dedi.

Zirvede bir konuşma yapan Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Ali Rıza Beygi de zirve sırasında yapılan ikili görüşmelere dikkat çekti ve şu noktaların altını çizdi:

Çok kısa sürede Türkiye ve İran arasındaki ticaret hacmi yıllık 30 milyar dolara ulaştırılmalı
Buna iki ülkenin üst düzeyde destek verdiği görüldü.
Hem iki ülkenin özel sektör mensuplarının hem de kamu kuruluşlarının bu konuda ciddi bir gayret içinde olduğunu gördük.

Vali Ali Rıza Beygi ayrıca eyaletin ticaretin geliştirilmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduğunu vurgulayarak, “Her türlü yatırımın önünü açmaya hazırız. Destek bizden yatırım iş adamlarından.” dedi.

Toplantıya katılan Türk İran İş Konseyi Başkanı Ali Osman Ulusoy da yaptığı konuşmada uzun yıllardır İran ile iş yaptıklarını, iki ülkenin ticari ve kültürel iş birliğinin önemini vurguladı. Ulusoy aradaki bürokratik engellerin kaldırılması halinde ticaretin artmaması için hiçbir nedenin olmadığını söyledi.

NELER YAPILDI
 
Uluslararası Ekonomik Ticaret Forumu’nda Aras bölgesine ziyaretleri yapıldı ve formlar düzenlendi. Akşam Tebriz Ticaret Odası’nın koordine sektör toplantıları organize edildi.

Kısa adı TİSİAD olan Türk İran Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Hamid Kian Tebriz Zirvesi ile ilgili verdiği bilgiye göre Toplam sunulan proje sayısı 430 ve projelerin değeri 15 milyar Avro ya ulaşmakta olup yapılan bağlantılara göre 7 milyar Avroluk kısmı kısa sürede başlayacaktır. İki ülke arasında hatta üçüncü ülkelere yönelik tekstil, mobilya, inşaat, makine ve turizm alanlarında büyük ölçüde işbirliği imkanları bulunuyor.

İran özellikle serbest bölgelerde yatırım yapacak firmalara çok önemli kolaylıklar sağlıyor. Bedava sayılacak enerji sunuyor çok düşük fiyatlara arazi imkanı sağlıyor ve önemli teşvikler ve 20 yıla varan vergi muafiyeti tanıyor.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

EUROMONEY: AKBANK TÜRKİYE’NİN EN İYİ BANKASI-YILMAZ PARLAR


EUROMONEY: AKBANK TÜRKİYE’NİN EN İYİ BANKASI

 

2012 yılını pekçok segmentte pazar payını sektör ortalamasının üstünde büyüterek tamamlayan Akbank, karlılığı ve güçlü performansıyla 2013 Euromoney Mükemmellik Ödülleri’nde Türkiye’nin En İyi Bankası seçildi

                                                

Dünyanın önde gelen finans yayın grubu Euromoney tarafından düzenlenen “2013 Mükemmellik Ödülleri” - "2013 Excellence Awards” sahiplerini buldu. Uluslararası bankacılık sektörünün büyük önem verdiği bu prestijli ödülü “Türkiye’nin En İyi Bankası” – “Best Bank of Turkey” seçilen Akbank kazandı.

 

"2013 Excellence Awards” ödül töreni, dünyanın dört bir yanından en üst düzey banka yöneticilerinin katılımıyla 11 Temmuz 2013, Perşembe Londra’da the Brewery’de gerçekleştirildi. Törende “Türkiye’nin En İyi Bankası” – “Best Bank of Turkey” ödülünü, Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, Euromoney yetkililerinden aldı. Akbank son on yılda bu ödülü beşinci kez kazanarak önemli bir başarıya da imza attı.

 

Londra’da düzenlenen törende Binbaşgil, “Akbank olarak, 16 binin üzerindeki çalışanımızla hep birlikte yüksek bir performans göstererek, 2012 yılında çok ciddi başarılara imza attık. 2012 yılını karlılıkta ve pekçok segmentte pazar payımızı büyüterek tamamladık. Tüm Akbanklılar’la birlikte gösterdiğimiz bu güçlü performans Euromoney’den “Türkiye’nin En İyi Bankası” ödülünü kazanmamızda belirleyici oldu. "dedi.

 

“Sağlıklı ve karlı büyümemizi ‘Müşteri Odaklı’ bir biçimde yapıyoruz.”

2012’de daha da müşteri odaklı bir büyüme gerçekleştirdiklerinin altını çizen Binbaşgil, “Akbank yıllar boyu hazine faaliyetlerinde çok başarılı oldu. Bu başarı hikayesi devam ediyor. Ancak öte yandan müşteriye yönelik bankacılığın da faaliyetlerimiz içindeki payını artırmak istiyoruz. Nitekim kredilerin aktiflerimiz içindeki payı 2012’de yüzde 53.1’den yüzde 56.5’e yükseldi. Bu önemli değişim, ‘müşteri odaklı’ bankacılığın en önemli göstergesi. Müşteri odaklı bankacılığa devam edeceğiz. 3 yıl içinde kredilerin toplam aktifler içindeki payını yüzde 65’lere çıkarmayı hedefliyoruz.” dedi. 

 

Kredi, aktif ve mevduatta 2012 yılında sektörün üstünde bir büyüme sağladıklarını kaydeden Binbaşgil, “Kredilerde sektör yüzde 16 büyürken Akbank yüzde 24 büyüdü ve 80 puanlık bir artışla pazar payımız yüzde 10.9’a yükseldi. En büyük artışı Kobi, Ticari ve Tüketici kredilerinde sağladık. Kredi kartlarında da yüzde 1’e yakın bir pazar payı artışı ile pazar payımızı yüzde 18.5’e yükselttik. Kredi kartı alacaklarında lider bankalardan biri olduk. Yüzde 17 artırdığımız aktiflerimizdeki büyüme de sektör ortalamasının oldukça üstünde gerçekleşti. Mevduatlarımızda da sektör ortalamasının üstünde bir artış sağladık” dedi.

 

“Pazar paylarımızı ve karlılığımızı artırırken aktif kalitemizi koruyoruz.”

Hedeflerini ‘Kalıcı Liderlik’ olarak saptadıklarını belirten Binbaşgil, açıklamalarına şöyle devam etti:

 

“Sadece ‘bugünün lideri’ olmak istemiyoruz, başarımızın sürmesini istiyoruz. Bu da ancak sağlıklı ve karlı büyüme ile mümkün. Risk yönetiminde yıllar boyu hep çok ileri düzeyde bir banka olduk. Her zaman sektördeki en iyi aktif kalitelerinden birine sahibiz. Geçtiğimiz yıl da Akbank’ın bu özelliği devam etti. 2012 yıl sonu itibarıyla takipteki kredi oranımız yüzde 1.2, sektörün ise yüzde 2.8 olarak gerçekleşti. Karlılığın yanında risk yönetimi de bankamızın, yatırımcıların ve ödül platformlarının üstünde titizlikle durduğu bir konu. Bundan sonraki büyümemizi de sağlıklı bir biçimde, risklerimizi iyi yöneterek yapmaya devam edeceğiz.”

 

“Her müşteri segmenti bizim için önemli.”

Akbank’ın iştirakleriyle müşterilerine ek değer yaratmaya devam ettiklerini vurgulayan Binbaşgil, “2012’de Kurumsal, Ticari, KOBİ, Bireysel ve Özel gruptan tüm müşterilerimize finansal çözümler sunmayı sürdürdük. İştiraklerimizle birlikte yarattığımız bu sinerji de, zorlu rekabet yaşanan ödül değerlendirmesinde rekabetten farklılaşmamıza önemli katkı sağladı ” dedi.

 

“Ekonomimizin dinamosu olan KOBİ'lerin gelişimine ve finansmanına özel önem gösteriyoruz.”

Özellikle kredilendirmelerde KOBİ’lere ilgi gösterdiklerinin altını çizen Binbaşgil, “TL Ticari kredilerde yaklaşık yüzde 58 büyüdük. Bu sene müşterilemizin olduğu her yerdeydik. Sadece Akbank üst yönetimi ile birlikte müşteri ziyareti için yaklaşık 9 ayda 25.000 km’nin üzerinde yol yaptık, 20’den fazla şehre gittik. 131 işbirliği protokolü imzaladık. 2012 yılında tüm çalışanlarımızla 750.000 müşteriye birebir ziyaret gerçekleştirdik. Bu yüksek sayı, Akbank’ın ne kadar müşteri odaklı bir banka olduğunun ve sahadaki etkinliğinin çok önemli bir göstergesi.” dedi.

 

“Farklı ülkelerle Türkiye arasında ticari köprü kurduk.”

2012 yılında uluslararası ilişkilere büyük önem verdiklerini vurgulayan Binbaşgil, “Farklı ülkelerle Türkiye arasında ticari köprü kurduk. Özellikle Çin ve Japonya ile ciddi ilişkiler geliştirdik. Öncelikle, Bank of China ile birlikte Akbank bünyesinde "Çin Masası" kurduk. Şu an çalışanlarımız arasında iki Çinli meslektaşımız da var. Bu Türkiye’de bankacılık sektöründe bir ilk. Türkiye’ye yatırım yapmak, ülkemizde faaliyetlerini geliştirmek isteyen Çinli firmalara kendi dillerinde hizmet ve danışmanlık sağlıyoruz. Ayrıca Japan Bank for International Cooperation'dan (JBIC) 500 milyon dolarlık 10 yıl vadeli bir kredi imkanı yarattık. Ayrıca Mizuho Bank ile de bir işbirliği başlattık. Bu anlaşmalar yoluyla değişik ülkelerde değişik modellerle Türk şirketlerinin işlerine destek sağlıyoruz. Ayrıca Dubai’de de bir temsilciğimiz var. Ülkemizin Ortadoğu’da hem ekonomik hem politik olarak gücü artıyor. Bu değişimi önceden gördük ve Aralık 2009’da temsilcilik açtık. Bu temsilciliğimizle tüm Körfez ülkelerine kadar uzanan geniş bir coğrafyaya hizmet veriyoruz. Daha çok kurumsal bankacılık ve dış ticaret üzerine yoğunlaşıyoruz. 2012’de Dubai’ye Private Banking temsilcisi atadık. Dubai’den de Özel Bankacılık müşterilerini Türkiye’ye yönlendiriyoruz. Almanya’da Akbank AG adı altında bir bankamız var. Bu banka daha çok kurumsal bankacılık ve dış ticaret konularına odaklanıyor. Farklı ülkelerin önde gelen finansal kuruluşları ile gerçekleştirdiğimiz yenilikçi işbirliği modelleri ve Türkiye dışındaki stratejik pazarlardaki varlığımız Euromoney ödül değerlendirmesinde bizi öne çıkardı ” dedi.

 

“Türk bankacılık sektörünün fonlamasına çeşitlilik getirdik.”

Hem yurtiçi hem de yurtdışı borçlanmada öncü işlemlerle ekonomiye kaynak sağlamayı sürdürdüklerini kaydeden Binbaşgil, “Temmuz 2010’da 1 milyar dolar tutarındaki işlemimiz ile bankacılık sektörümüzdeki ilk Eurobond ihracını gerçekleştirdik. Aradan geçen 2.5 sene içinde bu piyasa yaklaşık 15 katına çıktı. Aralık 2010’da ise 1 milyar TL büyüklüğünde ilk TL banka bonosunu çıkardık. 2 sene içinde bu piyasa da yaklaşık 20 katına yükseldi. Bu sene Ocak’ta 1 Milyar TL’lik, Türkiye’den uluslararası piyasalara yapılan ilk TL Eurobond ihracına imza attık. Özellikle TL Eurobond Türk bankacılık sektörü için çok önemli bir girişimdir. Türk bankalarının yurt dışında kendi para cinsi ile uzun vadeli borçlanmasının önünü açtık. Farklı ve yenilikçi işlemlerle Türk bankacılık sektörünün fonlamasına getirdiğimiz çeşitlilik ödül sonuçlarını belirleyen jürinin de övgüsünü kazandı” dedi.

 

“Yılda ortalama 100 milyon dolar civarındaki teknoloji yatırımlarımızı sürdürüyoruz.”

Teknoloji yatırımlarını kesintisiz sürdürdüklerinin altını çizen Binbaşgil, “Türkiye'deki nüfus genç. İnternet ve sosyal medya kullanımı, mobilite yüksek. Biz de ‘Direkt olmakta fayda var’ diyerek direkt kanallarımızı giderek geliştiriyoruz. Akbank Direkt kullanımımız çok arttı. Mobil bankacılık özellikle çok hızlı geliyor. Bu konuda oldukça da iyiyiz. Mobilde para transferleri son yıl 8 kat arttı. Teknolojiye her yıl ortalama 100 milyon dolar civarında yatırım yapıyoruz. 2012’de de yatırımlarımıza devam ettik.  ATM sayımız 4.000’in üzerine çıktı. Türkiye’deki en büyük ATM parkurlarından birisine sahibiz. POS sayımız da aynı şekilde 300.000’i geçti.” dedi.

 

“Akbank 2013 yılında da ‘Türkiye’nin En Değerli Banka Markası’

2013 bankacılık sektörü marka değeri araştırmasında önemli bir sıçrama yaptıklarını kaydeden Binbaşgil, “Bağımsız uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance’in gerçekleştirdiği ‘Dünya’nın En Değerli 500 Banka Markası-2013’ araştırmasında Türkiye’den ilk 100’e giren 2 bankadan biri olduk. Geçen seneye kıyasla hesaplanan marka değerimizi 500 milyon dolar artışla 2.1 milyar doların üstüne taşıdık. Uluslararası sıralamada 10 basamak yükselerek 86. sıraya çıktık. Brand Finance’in yaptığı araştırmada marka değerinde en başarılı performansı gösteren Türk bankasıyız. ‘Akbank Markası’ bizim için en değerli aktiflerimizden. 65 yıllık çaba ve istikrarlı politikalar sonucunda oluşmuş bir marka. Bunu bizler de korumaya ve daha da yüceltmeye çok özen gösteriyoruz. Akbank Markası ‘Kalıcı Liderlik’ misyonumuzda bize güç veriyor. Ayrıca bu sıralama uluslararası en büyük banka markalarını içeriyor. Gösterge niteliğini taşıyan Brand Finance sıralamasındaki yerimiz ve başarımız farklı ödül platformlarında elimizi güçlendiriyor.” dedi.

 

“2013 ve sonrasında da yatırımlarımız devam edecek.”

Sektörün üzerinde karlılık içinde büyümeye önümüzdeki yıllarda da devam edeceklerini vurgulayan Binbaşgil, “Ülkemizdeki istikrarlı gelişimin devam edeceğine inanıyoruz. Bu nedenle de Akbank önümüzdeki yıllarda da yatırımlarına ve büyümesine devam edecek.  2013-2015 arası dönemde aktif, kredi ve mevduatta sırasıyla yıllık ortalama yüzde 16, 20 ve 16 büyüme gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Vizyonumuz 3 yıl içinde kredilerin toplam aktifler içindeki payını yüzde 65’lere çıkararak daha müşteri odaklı bir banka olmak. Bu büyümeyi sağlıklı bir biçimde, hizmet kalitesi ve şeffaflığı en üst noktada tutarak yapacağız. Kalıcı Liderlik yolunda altyapı yatırımlarımız sürecek. 5 alanda önemli gelişmeler sağlamaya devam edeceğiz. İnsan Kaynakları, Teknoloji, Operasyonel Verimlilik, Risk Yönetimi ve Akbank Direkt önemli transformasyon alanlarımız olacak. 2013’te yaklaşık 50 şube açacağız ve şube sayımız 1.000’in üzerine çıkacak. ATM parkurumuzu yaklaşık 240 adet büyüteceğiz. ATM sayımız 4.250’nin üstüne çıkacak. Bu sene de 110 milyon dolar civarında bir teknoloji yatırımımız olacak.” dedi.
yilmazparlar@yahoo.com

13 Temmuz 2013 Cumartesi

GÜNÜMÜZ ENERJİ DÜNYASINDA KÖMÜRÜN ÖNEMİ HIZLA ARTIYOR-YILMAZ PARLAR

GÜNÜMÜZ ENERJİ DÜNYASINDA KÖMÜRÜN ÖNEMİ HIZLA ARTIYOR
Kömürde yeni gelişmeler var. Günümüzde hızla artan dünya nüfusu, dur durak bilmeyen sanayi faaliyetleri ve hızla gelişen teknoloji karşısında yok olma tehdidi ile karşı karşıya gelen, dünyamızdaki enerji kaynaklarının içinde bulunduğu zorluk yeni kaynak bulmaya ve enerji kaynaklarımızı verimli kullanmamızın yollarını aramamıza neden oldu.




 
Son günlerde Enerji Bakanlığımızın kömür gazıproje çalışmaları başarılı bir şekilde emin adımlarla ilerliyor. Gelecek nesillere ucuz enerji kaynakları bırakmak için artık her imkanıdeğerlendiriyoruz. Amerikalı Allied firmasının, Türkiye’ye 3 milyarlık dolarlık yatırım planı ülkemiz için önemli bir gelişme. Enerjide çeşitlik prensibinin ilk ayağı diyebiliriz. Bakanımız Taner YILDIZ kömür ve kömürün yeni projeleriyle bizzat ilgileniyor artık.
Kömür, amonyum, üre ve sülfirik asit üretmek için Türkiye'de tesis kurmayı planlayan Energy Allied'ın aynı zamanda dizelin alternatifi bir yakıt üretme konusunda da iddialı olduğu bilgisi geldi. Bakanımız Zafer Çağlayan, böyle bir durumda Türkiye'nin yüzde 70'in üzerinde dışa bağımlı olduğu bir alanda iç üretime sahip olacağını ve bu üretimin ham maddesi olarak Türkiye'nin kendi kömürünün kullanılacağını bir kez daha vurguladı.
Gerçektende ithalatı azaltıp, ihracatı artıracak bu tarz stratejik yatırımlar Türkiye'nin dışa bağımlılığını azaltacak ve büyük istihdam sağlayacaktır.
ABD bilindi, bilineli dünyanın birçok bölgesinden değişik, değişik enerjileri ithal eden bir yapı içerisindeydi. Kaya gazı ve kömür gazı başta olmak üzere yerli enerjilerini yerli öz kaynaklarınıdeğerlendiriyor artık. Pek yakında enerji ithalatçısı konumundan çıkacak ve enerji ihraç eden ülke durumuna gelecek. Ekonomik gelişmişliğin ana yapısı enerji maliyetinden geçer prensibi aklımızdan çıkmamalıdır. Var olan enerjilerimizi de en verimli şekilde kullanmamız da çok büyük önem arzetmektedir. Ayrıca kalkınmışlığın prensiplerinden bir tanesi de az enerji ile yüksek verim alabilmeyi oluşturmaktadır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülke hakkında yeni yeni enerji çalışmaları bilgileri alıyoruz. Birçok ülke bu işlere kafa yoruyor. Bugünlerde kullandığı enerjileri yeterli görse bile ileriye dönük hamleler yapılıyor. En bariz örneklerden birisi de petrol zengini olarak bilinen Suudi Arabistan’ın güneş enerjisine önemli ölçüde yatırımlar yapmasıdır.
Bugün baktığımız zaman her ülkenin enerji kaynağı var. Bazı ülkelerin de bu kaynaklara erişimi söz konusu değil ama sonuçta dünyada efektif enerji kaynaklarının kıt olduğunu gördüğümüzde tüm dünyada enerji kaynaklarına erişim, bu enerji kaynaklarını kontrol etme, kendi insanlarına bir şekilde bir refah ve kalkınma unsuru olarak sunma konusundaki mücadeleleri ülkeleri çok ciddi krizlerin ve savaşların içine çekiyor.
Petrol savaşları, doğal gaz savaşları, petrol ve doğal gaz bulunan alanlardaki hakimiyet mücadelesi. Bu da bir nevi aslında hayati bir önemi olan, vazgeçilmez bir yaşam bedeli olan enerjinin çok değişik boyutlardaki hayatımıza olan yansımaları.Bazı bilim adamlarının sürekli dile getirdiği küresel ısınma olgusuyla karşı karşıyayız. Bunu dünyamızın geleceği için çok ciddi bir yok olma tehdidi olarak gören, gösteren çalışmalar var. Küresel ısınma ve Kyoto dedikleri bir fiyasko olsa da enerji çeşitliliği ön planda olmak üzere doğaya en az zarar verecek projeleri devreye sokmak önemlidir.
Artan enerji ihtiyacı yeni ve yerli kaynakların devreye girmesi inovasyon uygulamalarına titizlik gösterilmesi ve verimliliğin arttırılmasıyla karşılanabilecektir. Sade bir dille özetlemek gerekirse ülkemizde de günümüzün pahalı enerjisi ancak bu şekilde hem temiz hem de ucuz olacaktır.
KÖMÜR SEKTÖRÜNDEN HABERLER;
Bu devirde kömür mü kaldı şeklinde bazı bilgisi ve izanızayıf insanlar olsa da; Kömürümüzün geleceğin enerjisi olduğu gerçeği gün gibi karşımızdadır. Bu konuda hükümetimizde gereken çalışmaları yapıyor artık. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Taner YILDIZ ve Ekonomi Bakanımız Zafer ÇAĞLAYAN yerli kömürün startını verdiler. Ülkemiz için hayırlı uğurlu olsun. Yeni tespit edilen yataklarla ülke kömür rezervimizin miktarının sürekli yukarılara çıktığı gerçeği de ayrı bir mutluluk kaynağı olmuştur.Kömür daha uzun yıllar kullanılan enerjiler içerisinde yer almaya devam edecek.
Yeni İTO Başkanımız İbrahim ÇAĞLAR aynı zamanda (ENVER) enerji verimliği derneğinin de başkanı. İTO Doğal ve İşlenmiş Katı Yakıt Meslek Komitesi ve ENVER olarak el ele vererek enerji verimliliği çalışmalarıiçerisinde kömürü de kamuoyuna en iyi şekilde anlatma fırsatı bulacağımız için mutluyuz.
Ayrıca 81 no’lu Doğal ve İşlenmiş Katı Yakıt isimli İTO bünyesinde bulunan meslek komitesinin devamlılığını sağladığımız gerçeği de önem arzetmektedir. Bu komite içerisinde kömürü en iyi şekilde kamuoyuna sunmaya devam etme fırsatını kaybetmedik. Sektör temsilcileri olarak mutluyuz. İTO bünyesinde 81 komite bulunmaktadır. 81 no’lu meslek komitesi de kömürü içine alan Doğal ve İşlenmiş Katı Yakıt Meslek Komitesidir. 22 Mayıs 2013 seçimleri öncesi yaptığımız kapsamlı çalışmalarla doğru taleplerimizi doğru zamanda, doğru mercilere yaparak; lağvedilen adeta başka komitelere parçaparça serpiştirilen katı yakıt firmalarını (14 adet nace kodu içerisinde) bir araya toplayarak komitemizin devamlılığını sağladığımız içinde, ayrıca kendi adımıza ve meslektaşlarımızın adına mutluluk duyuyoruz.
Aksi takdirde kömürü kamuoyuna sunmaya devam etme fırsatını kaybedecektik.

1 Temmuz 2013 Pazartesi

EGD 5. KÜRESEL ISINMA KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ-YILMAZ PARLAR

EGD 5. KÜRESEL ISINMA KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ
 
Ekonomi Gazetecileri Derneği (EGD) tarafından bu yıl beşincisi düzenlenen “Küresel Isınma Kurultayı” 14 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da toplandı. Sanayi, ulaşım, enerji, tarım, orman, turizm, sağlık, gibi bir çok sektörü yakından ilgilendiren bu önemli konuya dikkat çekmek, kamuoyunu bilgilendirmek, farkındalık yaratmak ve geniş kitlelere ulaşabilen yazılı/görsel/sosyal medya çalışanlarını bilinçlendirmek amacıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından 2008 yılında ilk Küresel Isınma Kurultayı gerçekleştirildi. Bu ilk kurultayda daha çok küresel ısınma ve iklim değişikliğinin ne olduğu, gelecekte neler olabileceği tartışıldı. Daha sonraki yıllarda düzenli olarak gerçekleştirilen kurultayların her birinde bir konu ele alındı. Sanayinin, Kamu kuruluşlarının,  Ekonomi yazarlarının iklim değişikliğine bakış açıları tartışıldı. Son üç yıldır Ekonomi Gazetecileri Derneğinin (EGD) öncülüğünde gerçekleştirilen Kurultay’ın bu sene ele aldığı konu enerji verimliliğiydi.
 
Ama öncelikle son birkaç yılda küresel ısınma ile ilgili gelişmeler hakkında bilgi vermek gerekli. Bilindiği üzere 2012 yılı sonunda Kyoto Protokolü sona erdi. Katar’ın Doha kentinde yapılan 18. Taraflar Konferansında protokolün devamına karar verildi. İkinci yükümlülük dönemi olarak adlandırılan bu süreç 2020 yılının sonuna kadar devam edecek. Avrupa Birliğine üye ülkeler ile Avustralya ve İsviçre sera gazlarında azaltım hedeflerini koyarken, ülkemizin halen bir azaltım hedefi bulunmamakta. Doha’da devam eden görüşmeler sırasında (2012 yılı sonunda) atmosferdeki CO2
 
 
 
konsantrasyonu 394 ppm’e ulaştı. Mayıs 2013’te 400 ppm sınırı aşıldı. Ancak ormanların büyüme dönemi olması nedeniyle ağaçların CO2’i bağlayacağı ve 2013 yılı sonunda 396-397 ppm’e gerileyeceği tahmin ediliyor. 400 ppm eşiğinin ise 2014 ya da 2015 yılında aşılacağı tahmin ediliyor. Küresel olarak sıcaklıkların 2 C° artmasına neden olacak 450 ppm CO2 konsantrasyonuna ise 2035-2040 yıllarında ulaşılabilir. Bu değer iklim değişikliği için geri dönülemez nokta olarak kabul ediliyor. Bu arada iklim değişikliğine bağlı olarak meydana gelen afet haberleri artıyor. Samsun’da 2012 yaz aylarında meydana gelen sel felaketi hala hafızalarda. Almanya’da ise daha birkaç gün önce meydana gelen sel “yüzyılın afeti” olarak adlandırılıyor. 2010 yılı Türkiye’de ve Dünyada en sıcak yıl oldu. Uzmanlar 2013 yılında rekor bekliyor. Ünlü ekonomist Nicholas Stern tarafından küresel ısınmanın getireceği toplam zararın, dünyanın toplam gayri safi milli hâsılasının yüzde 5 ile yüzde 20’si, başka bir ifadeyle 3 ile 20 trilyon dolar civarında bir ekonomik kaybın olacağı ifade edilmekte. Ancak küresel ısınma ve iklim değişikliğinin gündemin ilk sırasına oturduğunu söylemek pek mümkün değil. Bu durum Türkiye için de geçerli. Ülkemizin 1990 yılında 188,4 milyon ton olan CO2 salımı, 2011 yılında 422,4 milyon tona çıktı. Artış 1990 yılına göre % 124,2 ve bu artış oranıyla sera gazı salımlarını en fazla arttıran ülke konumundayız. Buna rağmen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2012 yılı “kömür yılı” olarak ilan edildi. Bu karar nedeniyle Doha’daki Taraflar Konferansında Türkiye’ye Uluslararası İklim Eylem Ağı tarafından “günün fosili” ödülü verildi. Ülkemizin 2011 yılında da Durban’daki toplantıda bu ödülü sera gazı salımlarını indirmek için hedef belirlemeden, Kyoto Protokolü’nün mekanizmalarından faydalanarak teknolojik ve finansal destek almaya çalışması gerekçesiyle almıştı. Ayrıca 2010 yılında kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına İklim Değişikliği Dairesi 1 Şubat 2013’te kapatılarak, İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı oluşturuldu. İklim değişikliği ise şube müdürlüğü olarak bu dairenin altında yer almakta.
 
Bazı olumlu adımlar da atıldı iklim değişikliği ile ilgili olarak. Örneğin İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, Enerji Verimliliği Strateji Belgesi, Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik, Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına Dair Yönetmelik, Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik gibi mevzuat ve eylem planları hazırlandı. Ancak atılan bu adımların da bazı eksik noktaları bulunmakta. Örneğin İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planında iklim değişikliği ile mücadeledeki hedefler enerji verimliliğinin arttırılması, enerji yoğunluğunun azaltılması, atıklardaki biyoçözünür madde miktarlarının azaltılması, çöplerin düzenli depolama alanlarında toplanmasının sağlanması, binalarda enerji verimliliğinin arttırılması, ulaşımda demiryolu ve denizyolu paylarının arttırılması, tarım, mera ve orman alanlarında biriktirilen karbon miktarının arttırılması şeklinde özetlenmişken, toplam sera gazı salımlarının azaltılması için bir hedef bulunmamakta.
 
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının son yıllarda iklim değişikliği ile ilgili attıkları adımların daha çok enerji verimliliğine odaklandığı görülüyor. Bunda yeni yatırımlar yapılmazsa ülkemizin enerji talebinin önümüzdeki 5 yıl içinde enerji arzını geçeceği öngörüsü etkili. Ayrıca yapılan çalışmalarda enerji verimliliğinde atılacak adımlarla % 15 kadar bir enerji tasarruf edilebileceği hesaplanmış. Henüz net sonuçlar alınmasa da enerji verimliliği konusundaki hedefler ümit verici.  Ancak enerji üretiminde fosil yakıtlardan vazgeçilmeyeceği anlaşılıyor. Her geçen gün yeni termik santral başvuruları yapılmasının bu ümit verici gelişmelere gölge düşürdüğünü de belirtmek gerekli.
 
Enerji üretimi küresel ısınma açısından neden önemli? Zira sera gazlarının artmasında enerji üretimi % 26, endüstri % 19, ormansızlaşma % 17, tarım % 14, ulaşım % 13, yapılar % 8 ve atıklar % 3 oranında katkı yapıyor. Diğer taraftan insanlığın refah düzeyinin artması da enerji ihtiyacının sürekli artmasına yol açmakta. Uluslararası Enerji Ajansına göre 2010 yılı itibarıyla Dünya’da 12,7 milyar ton eşdeğer petrol (TEP) enerji arzı gerçekleşti. 1973 yılına göre ise enerji arzı iki katına çıktı. İleriye dönük projelerde iklim dostu projeler oluşturulamazsa 2035 yılında 18,3 milyar ton eşdeğer petrol bir enerji talebi olacağı öngörülüyor. Kritik eşik diye kabul edilen 450 ppm CO2 konsantrasyonu dikkate alındığında 2035 yılında fosil yakıtların payının azaltılması ve hidroelektrik ile diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının % 27’e çıkarılması ve üretimin 14,9 milyar ton eşdeğer petrolde tutulması gerekmekte. Dünya genelinde 2010 yılı itibarıyla enerji üretiminde % 32,4 payla en fazla petrol kullanılıyor. Bunu % 27,3 ile kömür, % 21,4 ile doğal gaz izliyor. Nükleer enerjinin payı ise % 5,7 kadar. Yenilenebilir enerji kaynaklarından biyoyakıtlar dünya enerji arzının % 10 kadarını oluştururken, hidroelektrik enerji üretiminin payı % 2,3, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının (güneş, rüzgar, jeotermal, dalga vb.) kullanımı ise % 1’den dahi az. Enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtlardan kaynaklanan CO2 salımları 2010 yılında 30,3 milyar tona ulaştı. Bu salımların % 43’ü kömür, % 36’sı petrol ve % 20’si ise doğal gaz kullanımından kaynaklandı. 2035 yılında ise CO2 salımları 43,2 milyar ton olabilir.
 
Türkiye’de ise 2010 yılı verilerine göre 109 milyon ton eşdeğer petrol olan enerji arzının % 31’i kömür, % 32’si doğal gaz ve % 27’si petrolden sağlanmakta. 2020 yılında enerji talebinin 222 milyon ton eşdeğer petrol’e ulaşacağı tahmin ediliyor. Enerjimizin % 90’ının fosil yakıtlardan üretilmesi sonucunda Türkiye’nin 1990 yılında 188,4 milyon ton olan CO2 salımı, 2011 yılında 422,4 milyon tona çıktı. Artış 1990 yılına göre % 124,2 ve bu artış oranıyla Ülkemiz sera gazı salımlarını en fazla arttıran ülke. Enerji üretiminden kaynaklanan CO2 salımı ise 301,2 milyon ton kadar ve sera gazı salımlarının % 71’ini oluşturuyor. Kişi başı CO2 salımımız ise 5,7 ton kadar. Bu değer gelişmiş ülkelerden düşük, ama dünya ortalamasından yüksek. Örneğin kişi başı CO2 salımı Amerika Birleşik Devletlerinde 19,8 ton, Rusya’da 11,2 ton, Avrupa Birliği ortalaması 10,2 ton, Çin’de 4,6 ton kadar. Dünya ortalaması ise 4,3 ton civarında. Ancak toplam sera gazı salımında ülkemiz en çok salım yapan ilk 20 ülke içerisine girmek üzere. Buna rağmen uluslararası müzakerelerde temel stratejimiz kişi başına düşen sera gazı salımlarının düşük olduğu yönünde. Halbuki toplam sera gazı salımlarına bakıldığında dünyayı kirleten ülke konumundayız.
 
Diğer yandan ülke olarak enerjide dışa bağımlıyız. 2012 yılında enerji ithalatı için 60,1 milyar dolar harcandı. Bu rakam toplam ithalatımızın % 25’ini oluşturuyor. Enerji ithalatının % 62’sini petrol ve petrol ürünleri oluşturuyor. Bu petrol ürünlerinin tamamına yakını ise ulaştırmada kullanılıyor.
 
Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimi 2011 yılı itibarıyla 229,3 bin GWs kadar. Bunun % 75’i termik santrallerden, % 23’ü hidroelektrik santrallerden ve % 2’si rüzgâr ve jeotermal enerjiden sağlanıyor. Elektrik enerjisine olan talebin 2021 yılında ikiye katlanarak 467 bin GWs’e ulaşacağı öngörülüyor.
 
İklim Ağı raporuna göre kurulu güç olarak ele alındığında 2012 yılı Eylül ayı itibarıyla 34,8 GW termik, 18,6 GW hidroelektrik, 2,1 jeotermal ve rüzgar enerjisi olmak üzere toplam 55,8 GW’lık bir kapasitemiz var. Ruhsat almış ya da inşa halindeki 48 GW kapasite de önümüzdeki birkaç yıl içinde devreye girecek. Ancak devreye girecek santrallerin 26,8 GW’lık kısmı yine fosil yakıt kullanan santraller olacak. Başka bir ifadeyle ülkemiz fosil yakıt odaklı enerji üretimine devam edecek gibi görünüyor. Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesine göre de 2023 yılı hedefleri olarak linyit ve taş kömürü kaynakları ile hidroelektrik enerji kapasitesinin tamamının kullanılması, kaliteli ithal kömürden faydalanılması, nükleer enerjinin payının % 5’lere çıkarılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji üretimindeki payının % 30’lara çıkarılması, doğal gazın payının ise % 30’ların altına çekilmesi öngörülmekte. Ayrıca belgede enerji verimliliği ve tasarrufun arttırılması ve enerji yoğunluğunun düşürülmesi de hedeflenmekte. TMMOB Makine Mühendisleri Odasının yaptığı değerlendirmeye göre 2023 yılında Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücü 187 GW’a çıkabilecektir. Bu da ruhsat almış ve inşa halindeki kurulu güç dahil olmak üzere toplam günümüzdeki kurulu gücün iki katıdır. Ancak Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesine göre yine enerji politikalarımız fosil yakıt odaklıdır. Ülkemizin geleceğe yönelik enerji talep tahminlerinin gerçekçi olmadığı da tartışılmaktadır. Hedeflere ulaşılabilirse 2023 yılında büyük çoğunluğu rüzgâr enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının payı % 30’larda kalacaktır.
 
Halbuki Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke ve bu kaynakların öncelikli olarak devreye sokulması gerekmekte. Yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgârın enerji üretimine uygun kapasitesi 48 GW, jeotermal enerjinin 31,5 GW civarında olduğu biliniyor. Özel sektör yatırımlarıyla rüzgâr enerjisi uygulamaları 1980’lerde başlamış olsa da yatırımların istenilen hızda ilerlemediği söylenebilir. Türkiye rüzgar potansiyeli yüksek ülkeler arasında sayılmakta ve yabancı yatırımcılar Türkiye yi bu konuda iyi bir Pazar olarak görmektedirler.
 
Türkiye jeotermal enerji bakımından da dünyada önemli bir yere sahip. Ancak kaplıcalar ve termal tesisler olarak turizm sektörünün hizmetine açılan bu alternatif enerji seçeneğinde sadece sıcak sudan yararlanıyor ve elektrik üretmiyoruz.
 
Güneş enerjisi potansiyelimizin ise Makine Mühendisleri Odasınca 2011 yılındaki elektrik tüketiminin 2 katı kadar olduğu bildiriliyor. Türkiye topraklarının tamamında güneş radyasyonundan elektrik üretebilecek şartlara sahip olmamıza ve 1900 kWh/m2/yıl güneş radyasyonuna maruz kalmamıza rağmen bu enerjiyle sadece su ısıtıyoruz. Oysa Almanya 900-1300 kWh/m2/yıl radyasyonla Dünya lideri. Türkiye güneş enerjisiyle dışa olan bağımlılıktan %55-60 kurtulabilir. Güneşle elektrik üreterek ve su ısıtarak enerji ihtiyacının büyük bir kısmını karşılanabilir.
 
Bu yenilenebilir enerji kaynaklarına ek olarak biyoyakıt, atıklardan enerji üretimi, dalga enerjisi gibi daha düşük kapasitede yenilenebilir kaynaklarımız da mevcut. Örneğin Türkiye’de biyogaz üretim potansiyeli 25 milyon kWh olarak tahmin ediliyor. Bunun % 85’ini gübre gazı, % 15’ini ise katı atık düzenli depolama sahalarından çıkan gazlar oluşturuyor. Bölgesel ölçekli hedeflerle biogaz yatırımları teşvik edilerek bu alternatif enerji kaynağından da maksimum ölçüde yararlanılabilir.
 
Su da bir yenilenebilir enerji kaynağıdır. Enerji konusundaki dışa bağımlılığın azaltılması için HES’ler de kurulabilir. HES’lere ihtiyacımız var. Ancak bugüne kadarki tecrübeler HES inşaatlarında oldukça ciddi doğa tahribatları ve sosyal sorunlar olduğunu göstermiştir. Sadece HES inşasında değil diğer yenilenebilir enerji tesislerinin de inşası sırasında doğa dikkate alınmazsa bu enerji kaynakları yenilenebilir olarak nitelendirilemez.
Nükleer enerji ise tüm dünyada halen tartışılmakta olan bir konudur. Nükleer santrallerin yarattığı riskler çok iyi değerlendirilmeli, öncelikle tüm yenilenebilir enerji kaynaklarımız değerlendirilmelidir.
 
Enerji elde etmek için yapılan en büyük hatamız; yurtdışından ithal ettiğimiz ve fosil yakıt olan doğalgaz ile Otoprodüktör Sistemli Santrallerde elektrik üretip, sanayinin bu elektriği kullanmasını teşvik etmemiz oldu. Bu durum da üretimlerin karbon yoğun, dışa bağımlı ve yükske maliyetli olmasına yol açtı. Enerji politikamızı fosil yakıtlar üzerine kurmak yerine yenilenebilir enerji kaynaklarımızdan maksimum yararlanacak politikalar geliştirmemiz gerekli.
 
Bu yenilenebilir enerji kaynaklarına ek olarak enerji tasarrufu ve enerji verimliliği ile de enerji tüketimini düşürmek mümkün. Enerji verimliliği üretilen birim hizmet ya da ürün miktarında daha az enerji tüketimi anlamına gelmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından ülkemizde bina sektöründe % 30, sanayi sektöründe % 20 ve ulaşım sektöründe % 15 kadar enerji tasarruf potansiyeli olduğu belirtilmekte. Bu enerji verimliliği potansiyelinin tamamının kullanılması durumunda 3 Atatürk Barajı büyüklüğünde HES’in ürettiği enerji tasarruf edilebilecektir.
 
Enerji verimliliği konusunda pek çok alanda atılabilecek adımlar bulunmakta. Örneğin iletim hatlarındaki kayıplar ve kaçak kullanımlar ile elektrik enerjisinin % 18’i kaybedilmekte. Bu değer gelişmiş ülkelerdekinin 2-2,5 katı kadar. Sadece iletim hatlarındaki iyileştirme ile 20 bin GW saatlik bir tasarruf yapılması mümkün. Enerji verimliliğinde en büyük sorumluluk devlete düşmekte. Bu konuda 2012 yılında hazırlanan Enerji Verimliliği Strateji Belgesindeki amaç ve hedefler oldukça olumlu. Ancak bu hedeflere ulaşılması ancak kararlı ve ciddi adımlarla mümkün olacaktır. Ayrıca gelişmiş ülkelerdeki deneyimler gösteriyor ki, enerjiye olan talep yönetilmedikçe ve azaltılmadıkça enerji tüketimi artarak devam edecektir.
 
Enerji verimliliği konusunda çeşitli dernekler aracılığıyla kamuoyunu bilinçlendirme çalışmaları uygulanmakta. Ancak enerji verimliliği, tasarruflu ampullerle özdeşleştirilmemeli. Enerjinin büyük bir çoğunluğu sanayi ve ulaşımda kullanılıyor. Bu nedenle söz konusu sektörlere yönelik adımlar enerji verimliliğinin arttırılması ve karbon salımlarının azaltılmasına doğrudan etki yapacaktır. Bu konuda sanayi kuruluşlarının enerji verimliliği çalışmaları konusundaki çalışmaları teşvik edilmeli ya da yaptırımlar uygulanmalıdır. Örneğin kirleten öder prensibi gereği karbon vergisi düzenlemeleri gündeme gelmelidir. Özellikle araştırma geliştirme faaliyetleri özendirilmeli ve sanayi-üniversite işbirliği arttırılmalıdır. Sanayi kuruluşlarının enerji verimliliği konusunda yaptıkları çalışmaların ve karbon azaltım miktarlarının raporlanması ve doğrulanması karbon borsası açısından da önemli. Ayrıca mevzuatta da yer alan enerji yöneticiliği kavramını yaygınlaştırılması gerekmekte. Yaşam döngüsü değerlendirmesi, PAS 2050, ISO 14064 ve 14065 gibi standartların kullanılmasının sağlanması, şirketlerin hem enerji verimliliğini arttıracak ve karbon salımlarını azaltacak, hem de rekabet güçlerinin artmasını sağlayacaktır.
 
Enerji verimliliği yanında, enerji yoğunluğunun da düşürülmesine yönelik adımlar da atılmalı. Enerji yoğunluğu 1 dolarlık mal ya da hizmet için tüketilen enerji miktarıdır. Çimento, demir-çelik endüstrisi, tekstil gibi sektörler üretimlerinde oldukça fazla enerji tüketmekte. Ülkemizdeki enerji yoğunluğu AB ülkelerinin 2 katı kadar. Ülke olarak fosil yakıt ağırlıklı enerji üretildiği için dolaylı olarak enerji yoğun sektörler aynı zamanda karbon yoğun üretim yapmakta. Enerji yoğunluğunun azaltılması da ülke hedefleri arasında, ancak kararlı adımlar atılması gerekmekte. Yine termik santraller başta olmak üzere üretimleri sırasında ısı ortaya çıkan sektörlerdeki atık ısıların geri kazanılması, enerji kullanımını önemli düzeylerde azaltabilir. Ayrıca çok büyük enerji santralleri yerine, kent ve kasabaların elektrik enerjisi ihtiyaçlarının yerel olarak kurulacak daha küçük santrallerle karşılanması, enerji verimliliğini arttıracaktır. Küçük yerleşimlerin rüzgâr, güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile elektriklerini sağlaması ile hem yenilenebilir enerji üretiminin oranı artacak, hem iletim sırasındaki kayıplar azalacak, hem de enerji üretim kaynakları çeşitlendirilerek, enerji güvenliğini arttıracaktır. Buralara teşvik verilerek kalkınmaları ve yatırımcıların buralara yönlendirilmesi ekonomik kalkınmanın tüm Türkiye topraklarına yayılması sağlanabilir.
 
Ulaşımda da atılabilecek önemli adımlar var, toplu taşımada raylı sistemlere önem verilmesi gibi. Demiryolu karayoluna göre 6 kat daha fazla enerji verimliliği sağlıyor. Özellikle büyük kentlerde yerleşime yeni açılan yerlerde toplu ulaşım alternatiflerinin öncelikli olarak düşünülmesi gerekmekte. Şehirlerarası taşımacılıkta ise karayolu ve havayolu yerine deniz ve demiryolu taşımacılığı enerji verimli ulaşım sistemlerine ağırlık verilmeli.
 
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına göre enerji verimliliği açısından en fazla potansiyel % 30 gibi önemli bir miktar ile binalarda bulunmaktadır. Özellikle çatı, dış cephe yalıtımı gibi önlemler enerji tasarrufu sağlayacaktır. Özellikle yeşil çatı uygulamaları ile hem çatı yalıtımları sağlanabilir, hem de kent iklimi olumlu yönde katkı sağlanabilir. Benzer şekilde güneş alan cephelerin ağaçlar ile gölgelenmesi soğutma masraflarını azaltabilir. Zira bazen bir ağaç bile iklimleri değiştirir. Kentsel dönüşüm çalışmalarının gündemde olduğu şu günlerde dönüşüm sırasında ortaya çıkan artıkların geri kazanılmasına yönelik çalışmalar yapılması da önemli bir enerji verimliliği oluşturacaktır. Çevre Kanunu kapsamında Atık Yönetiminin binalarda yeniden yapılandırılması ve uygulanması ile geri dönüşümün teşvik edilmesi, siteler ve mahalleler bazında “Atık Getirme Merkezleri”nin kurulması (eskiyen ev eşyalarının, elektronik atıkların, ambalaj atıklarının, organik atıkların ve tehlikeli atıkların kaynağında ayrı toplanabilmesinin altyapısı) park-bahçe ve yeşil alanlardan çıkacak olan ağaç budama, biçilmiş çim v.b. organik atıkların yeşil alanlarda tekrar kullanılmak üzere geri dönüşümünün sağlanması (kompost köşelerinin oluşturulması) atıksu arıtma alt yapısının mahalleler, siteler bazında yapılandırılması ve geri dönüşümünün sağlanması, yağmur suyu toplama alt yapısının oluşturulması ve yeşil alanlarda kullanılmasının sağlanması gibi çalışmalar da enerji verimliliğine katkı sağlayacaktır. Ayrıca yeni binalarda enerji verimliliği ile ilgili çalışmalar daha proje aşamasında başlamalıdır. Bina yeri seçiminde ışığı dikkate alınması, pasif havalandırma tasarımları, ışığı geçirmeyen camlar kullanılması ya da aynalar ile ışıktan daha fazla yararlanılması gibi uygulamalar önemli tasarruflar sağlayacaktır. Keza yeşil ofis uygulamalarının yaygınlaştırılması da enerji verimliliği ve karbon salımlarının azaltılması açısından önemlidir.
 
Enerji verimliliği konusunda atılacak samimi adımlar doğa tahribatının da önüne geçecektir. Çünkü enerji talebini karşılamak için yeni kurulan termik santraller ve HES’ler ile açılan madenler ormanların, meraların derelerin ve tarım alanlarının zarar görmesine neden oldu. Bu durum kamuoyunda biriken bir tepkiye yol açtı. Bunun haricinde iklim değişikliğini doğrudan etkileyen özelliklerinden dolayı son derece önemli olan ormanların ve diğer doğal ekosistemlerin zarar görmesine neden olacak bazı kanunlar meclisten geçmesi ya da tasarı halinde komisyonlarda bulunması da toplumsal hassasiyeti arttırdı. Son yıllarda Orman, Mera, Maden, Turizm, Yenilenebilir Enerji, Petrol kanunlarında yapılan değişiklikler ile orman ve mera alanlarında yapılaşmanın önü açıldı. Örneğin çoğu orman ve mera arazilerinde olmak üzere 2002-2011 yılları arasında 14.250 işletme, 65.863 arama amaçlı olmak üzere 80 binin üzerinde maden arama ve işletme ruhsatı verildi. Ne yazık ki bu maden sahalarının ve taş ocaklarının çoğunda vahşi madencilik olarak adlandırılan uygulamalar ile üretimler yapıldı ve halen yapılmakta.
 
Ormanlarla ilgili olarak söylenmesi gereken iklim değişikliğine karşı insanların son kalesi olduğu. Çünkü orman ekosistemleri iklim düzenleme ve karbon bağlama özellikleri ile dünyadaki en önemli karbon havuzlarından. Ağaçların yeşillendiği ilkbahar ve yaz aylarında atmosferdeki CO2 konsantrasyonları 5 ppm kadar azalmakta. Ormanların tahrip edilmesi ise CO2 konsantrasyonlarının hızla artmasına yol açmakta. Ormanların sağladığı faydalar onların “ekosistem” olma özelliklerinden kaynaklanmakta. Başka bir ifadeyle orman içindeki ağaçların toplamından fazla şey ifade eder. Bu nedenle doğal ormanlarla ağaçlandırmalar aynı şey değildir. Ağaçlandırılan alanlara sadece ağaç dikersiniz, oraya diğer canlıların gelmesi, ormana özgü toprak ve iklimin oluşması için onlarca yıl geçmesi gerekli. Bu nedenle 3. Köprü ve Havaalanı çalışmaları sırasında kesilecek ağaçların yerine çok daha fazla dikileceğinin açıklanması doğru değildir. Kesilen orman ekosistemdir; yerine getirilen ise ağaçlandırma. Yeni tesislerin inşası sırasında oradaki ağaçların taşınması da sıkça gündeme gelmekte. Örneğin 3. Havaalanı proje sahasından 2 milyon kadar ağacın taşınacağı, resmi kaynaklardan açıklandı. Ağaçlar taşınabilir, ama orman ekosistemi taşınamaz. Orman ekosisteminin bir parçası olan flora ve faunayı, iklimi ve toprağı başka yere götürmezsiniz. Nitekim uzmanlar havaalanı ve köprü projelerinin dünyanın en önemli kuş göç alanında olduğunu ve kuş göçlerini olumsuz etkileyeceğini söylüyor.
 
Ağaçların taşınmasının maliyeti ve ağaçların taşınacağı yer bulunması da ayrı sorun. Örneğin 3. Havaalanı sahasından taşınacak ağaçların maliyeti ağaç başına bin TL (araç gereç yakıt masrafları, kiraları, çalışacak personelin giderleri vb.) gibi çok kaba bir hesapla 2 milyar TL’yi geçecektir. Ağaçların niteliğine göre (yaşlı ve boylu olmaları, taşıma öncesi hazırlık yapılması vb.) taşıma bedeli, havaalanının ihale bedelinin % 10’una kadar çıkabilir. Ayrıca 2 milyon ağaç için 20 milyon m2 bir alan bulunması gerekli. Taşıma da ağacın yaşına göre hazırlama işlemleri için 2-3 yıl kadar uzun bir süre gerektirir. Ve ağaçlar yaşlandıkça tutma şansı da azalır. Bütün bunlar yerine büyük tesislerin yapılması sırasında alternatif projeler arasından doğaya ve çevreye en az zarar verecek olanların seçilmesi ve doğaya verilen zararın da proje maliyetlerine eklenmesi gereklidir. Ya da doğaya verilen zararı azaltmak için ek önlemler alınabilir. Örneğin 3. Köprü ve bağlantı yolları yapımında kesilecek yaklaşık 1,5 milyon kadar ağacı kurtarmak için bağlantı yolları viyadüklerle ormanların üzerinden veya tünellerle altından geçirilebilir. Böylece hem ağaçlar hem de orman ekosistemleri korunabilir.
 
 
 
Prof. Dr. Doğanay Tolunay                                                          Aynur Acar
İstanbul Üniversitesi                                                                     Marmara Belediyeler Birliği
Orman Fakültesi Öğretim Üyesi                                      Çevre Yönetim Merkezi Direktörü
EGD Küresel Isınma Kurultayı                                        EGD Küresel Isınma Kurultayı
Bilim Kurulu Üyesi                                                            Bilim Kurulu Üyesi
 
yilmazparlar@yahoo.com

27 Haziran 2013 Perşembe

KAS-KON ve DenizBank’tan işbirliği-Yılmaz Parlar


KAS-KON ve DenizBank’tan işbirliği

DenizBank ve Kastamonu Konfederasyonu (KAS-KON), Konfederasyon üyelerine özel Bonus kredi kartı protokolüne imza attılar. Bonus kredi kartı sahipleri, harcamalarıyla ek bir maliyete katlanmadan Kastamonulu üniversiteli gençlere burs verilmesi konusunda destek olacaklar. Kart sahipleri Bonus’un tüm fayda ve fırsatlarından yararlanmanın yanında, sadece kendilerine özel sunulacak fırsatlardan da yararlanacaklar.


Kastamonu Konfederasyonu (KAS-KON) ve DenizBank arasında, geçtiğimiz günlerde imzalanan sözleşme ile bonus özelliğine sahip kredi kartı işbirliğini hayata geçti. Eğitim, sağlık, gıda, tekstil gibi çeşitli sektörlerden ilk etapta 500 işyerinin üye olacağı kredi kartını, bu yılın sonuna kadar 10 bine yakın Kastamonulunun veya Kastamonu gönüllüsünün kullanmasıhedefleniyor.

Gerek Bonus Pos'u kullanan işyeri olmak, gerekse bireysel olarak kart sahibi olmak için formlar ‘www.kaskon.org’adresinden doldurulabiliyor. Bu özel karta başvurmak için, “KASKON boşluk TC Kimlik numarasının yazılıp 3280’e gönderilmesi yeterli olacaktır. Firmaların Bonus POS sahibi olmak için 3734 e ‘kart - adı- soyadı – vergi no’ yazarak SMS yollaması gerekiyor.


Kastamonu Bonus Kart avantajları

Firmalar için:
Markalar arası rekabetin bu denli yüksek olduğu ve her gün yeni bir ürünün pazarda yerini aldığı yeniçağın zorlu koşullarında, pazar payını arttırmak içinİstanbul’da nüfus yoğunluğu yüksek olan Kastamonululara firmaların daha rahat erişimlerinin sağlanması,

Müşterilerle kurulan bağın güçlenmesi,

Hem müşterilerin hem de firmanın kazançlı çıkacağınız sadakat kart uygulaması ile sunulan fırsatlar,



Kastamonu Bonus Kart sahipleri için:

Özel indirimlerden, promosyonlardan öncelikli haberdar olma,

Doğum günü, evlilik, evlilik yıldönümü, organizasyon ve özel günlerde sürprizlerle fırsatlar,

Harcadıkça puan kazandırma,

Anlaşmalı alışverişnoktalarında, özel indirimlerden ve kampanyalardan faydalanma imkanı,
Anlaşmalı firmaların ve derneğin özel hediye çeklerinden faydalanma,
Üye işyerlerinin, indirim veya avantaj kampanyalarından başlama tarihinden 3 gün öncesinde faydalanmaya fırsatı,


21 Haziran 2013 Cuma

KAVRAM MESLEK YÜKSEKOKULU-YILMAZ PARLAR


KAVRAM MESLEK YÜKSEKOKULU,
5 yeni programa yapacağı 3 milyon liralık yatırımla yüzde 20 büyüyor

Kavram Eğitim Vakfı, 2007 yılında kurduğu meslek eğitiminde öncü Kavram Meslek Yüksekokulu’na bugüne kadar 15 milyon liralık yatırım yaptı. Vakıf, nitelikli meslek elemanı yetiştirmek için yeni dönemde de 3 milyon liralık yatırım yaparak 5 yeni program açıyor. Böylece Kavram MYO yüzde 20 büyümüş olacak.


Ülkemizin kalifiye meslek elemanı açığını kapatmak ve istihdam sorununa çözüm olabilmek amacıyla kurulan Kavram Meslek Yüksekokulu'nun sanayi ve iş dünyasının ve daha ileri bir hedef olarak Avrupa Birliği ülkelerinin kalifiye insan kaynağı ihtiyacını dikkate alarak açılan programlarıyla birlikte toplamda 26 programda 1300 öğrenci öğrenim görüyor.

Kavram Meslek Yüksekokulu 2007’den bu yana Aşçılık, Bankacılık ve Sigortacılık, Bilgisayar Programcılığı, Çocuk Gelişimi, Çorap ve Moda Tasarımı, Dış Ticaret, Grafik Tasarımı, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Lojistik, Sağlık Kurumları İşletmeciliği, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik, Uygulamalı İngilizce ve Çevirmenlik programlarında öğretim yapıyor. 2013-2014 eğitim- öğretim yılında Radyo ve Televizyon Programcılığı, Uygulamalı Rusça ve Çevirmenlik, İş Sağlığı ve Güvenliği, Moda Tasarımı ve Spor Yönetimi olmak üzere beş yeni program eklemeye karar verdi.

Kavram Meslek Yüksekokulu Müdürü Yrd. Doç. Dr. Sakin Öner, 2013-2014 eğitim-öğretim yılında 5 yeni programa daha öğrenci alacaklarını belirterek, Kavram Meslek Yüksekokulu'nun her geçen gün öğrenci sayısını artırdığını, yeni açılan programlarla öğrenci sayısının yaklaşık 1700 olacağını belirtti. Ayrıca Öner, 2011 yılında çorap sektörüne, daha iyi tasarımlarla fark yaratacak, dil bilen diplomalı elemanlar yetiştirmek için açılan Çorap Ve Moda Tasarımı Programı ile ilgili olarak: “2012-2013 öğretim yılında çorap sektörümüzün ilk Diplomalı Çorap Tasarımcılarını mezun ediyor. Bu yıl mezun olacak 11 Çorap Tasarımcısı öğrencimizin sektör kuruluşlarında iş garantileri var ve 1500-3500 lira maaş aralıklarında iş bulacaklar” dedi.


Diplomalı Çorapçılardan Sonra Diplomalı Spor Yöneticileri

Çorap Ve Moda Tasarımı Programı’nda Dünya’da ilk ve tek olma özelliğini koruyan Kavram Meslek Yüksekokulu, 2020 Olimpiyatlarına aday olan Türkiye’nin Meslek Yüksekokulu çatısı altında açılan ilk Spor Yönetimi Programını hayata geçiriyor.

Ülkemizdeki lisanslı sporcuların sayısı 2.200.000’dür ve bunların 300 bini İstanbul’dadır. Ayrıca faal olarak sporla ilgilenenlerin sayısı genel olarak 400 bin olup, bunların 70 bini İstanbul’dadır. Şu anda ülkemizde 7 bin civarında spor kulübü bulunmaktadır. Bunların 5 bini futbol branşında, 2 bini diğer branşlardadır. Bunların hiçbirinde profesyonel yönetici bulunmamaktadır. Halbuki Avrupa ülkelerinde kulüplerin çoğunda en az bir yönetici görevlidir.

2020 yılına kadar 1000'ini aşkın Spor Yöneticisi yetiştirmeyi hedefleyen Kavram Meslek Yüksekokulu’nun Mütevelli Heyeti Başkanı Bahattin Durmuş ülkemizin ilk Spor Yönetimi Programını açmalarının nedenini şöyle açıkladı:

“Türkiye'de en az 15-20 bin Spor Yöneticisine ihtiyaç bulunuyor. TFF İstanbul İl Temsilciliği, Gençlik Ve Spor İstanbul İl Müdürlüğü, Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu ile çeşitli spor branşlarındaki federasyonların İstanbul İl Temsilcileri Ve Eğitim Sponsoru olduğumuz Beşiktaş Kulübü ile birlikte, oldukça önemli bir potansiyele sahip olan spor sektörüne yeni ve uzun vadeli projeler oluşturabilecek profesyonel yöneticilerin yetişmesi için Spor Yönetimi Programını açtık.

Hedefimiz, ülkemizdeki tüm spor dallarının yönetiminde söz sahibi olabilecek yöneticileri, yönetim biliminin temelleri ile yetiştirmeyi sağlamaktır. Böylelikle, Programdan mezun olan öğrencilerimiz özel küçük işletmelerden, büyük spor kulüplerinin çeşitli kademelerinin yönetimi gibi geniş bir yelpazede görev yapma imkanı bulabilecekler.”

Rakamlarla Kavram MYO

Kavram MYO Öğrenci Sayısı: 1300

Program: 26 program

5 Yılda Toplam Mezun olan Öğrenci Sayısı: 1700

Bugüne kadar verilen burs miktarı: 10 milyon Tl

Yeni Açılacak Programların Kontenjanları ;

.İş Sağlığı ve Güvenliği Programı: 50

.Spor Yönetimi Programı: 40

.Moda Tasarımı: 40

.Radyo ve Televizyon Programcılığı: 40

.Uygulamalı Rusça ve Çevirmenlik Programı: 40

Öğrenci Sayısı: 1300

yilmazparlar@yahoo.com

7 Haziran 2013 Cuma

9‘uncu Kent ve Yaşam Ödülleri -Yılmaz Parlar

CESARETLİ YÜREKLERE
ONUR ÖDÜLÜ

Kısa adı (YAPDER) Yeni Arayışlar Girişimi Platformu Derneği tarafından Organize edilen  EGD Ekonomi Gazeteciler Derneği ve Cem TV Cem Medya Grup Başkanı Celal Toprak, Yayıncı ve Tv Program yapımcısı Mehmet Gözcü‘nün birlikte hazırladıkları Cem Radyo’da yayınlanan Kent ve Yaşam programının geleneksel ödüllerinin 9 ncusu yapıldı.

9‘uncu Kent ve Yaşam Ödülleri düzenlenen sade bir törenle sahiplerine verildi.

Kent ve Yaşam Ödüllerinde an anlamlı ödül şüphesiz jürinin açıklamasına göre son toplantılarında aldıkları karar üzerine, canı pahasına yaptıkları Taksim Gezi Parkı Direnişçilerine cesaretli yüreklere verilen jüri özel ödülü onur ödülüydü..

İnsan odaklı olması gereken şehirleşme, yanlış uygulamalar sonucu yaşanırlılığını yitirmiş, geleceği kesinlikle düşünerek hareket etmemiz gerekirken çocuklarımızın yaşamayacağı yerleri inşa etmemiz sonucu hem ekonomik hem sosyal bir kayıp olan süreçe gelmiş olduk.
Kentsel Dönüşüm projelerinin çevre faktörü düşünülerek olması gerekirken, çok katlı binaların yapımına devam edilerek yeşil alanların yok edilmesi şehirlere değil insanlığa vurulan darbedir.

Yaşanabilir ve Estetik Şehirler  toprağa yakın yaşamalı teması zaman zaman devlet büyükleri tarafından yapılan etkinlerde söylenen ve kelimelere asılan sözler oldu.
Rahat nefes alacak yaşam, halkın özgürlüğü her geçen gün, hem yüreğinden hem yaşam alanından koparılınca geleceği şekillendirecek yaşamın gerçek sahibi halk arzu edilmeyen olaylara maruz kaldı. Direnen halkın simgesi gibi temsilcilerine verilen ödül tüm acılarını unutturdu. 

Daha yaşanabilir kentler ve mutlu insanlar sloganıyla yola çıkan program, Doğru işler yapanları takdir etme farkındalığı artırma adına ödül vermektedir.
Sultanahmet- Ahırkapı Armada otelde gerçekleşen ödül gecesinde pek çok, siyasetden, iş dünyasından, akademiden, sanat dünyasından sivil toplum temsilcilerinden ünlü isimler vardı.

9 Kent ve Yaşam Ödül Kategorileri ve Sahipleri
Başarılı Belediye Başkanı Ödülü (Antalya Büyükşehir Belediyesi)-Başarılı Sivil Toplum Örgütü Ödülü Erzincan Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı (ERSİAD) Erzincan Kültür ve Eğitim Vakıfı (EKEV)- Kenti Dönüştürme Ödülü ( Sampaş A.Ş )-Başarı İşadamı Ödülü (Mutlusan Elektrik A.Ş )-Sosyal Sorumluluk Ödülü (PesiCo Türkiye)-Kente Katkı Ödülü (Renault Mais)-Teknoloji Ödülü (Cebit Deutsche Messe )-Eğitime Katkı Ödülü (Sabancı Üniversitesi)-Kampanya Ödülü (Şahin Melek Et ve Et Mamülleri Gıda A.Ş )-Kent Projesi Ödülü (Fatih Belediyesi)-Kültür sanat Ödülü Tiyatro ve Sinema sanatçısı Kerem Alışık-Çevre Ödülü ( Mis Group Şirketler Topluluğu)-Medya Ödülü (Artıbir Tv ) Babıali Dergisi-Tüketici Ödülü (A101 Yeni Mağazacılık A.Ş)-Gençlik Ödülü ( Emre Eczacıbaşı)-İnovasyon Ödülü (Muratbey Peynirleri)-Sağlık Ödülü ( Türkiye Moda ve Hazır Giyim Federasyonu )-Jüri Özel Ödülü (Taksim Gezi Parkı )

yilmazparlar@yahoo.com