29 Ocak 2019 Salı

Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB)-Yılmaz Parlar

Türkiye Üçüncü Pazar

Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB), 2018 yılında iki proje için sekiz milyon dolar kadar finans sağladıkları Türkiye’yi üçüncü büyük yatırım pazarı olarak görüyorlar.



Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB), AIIB’nin Politika ve Stratejiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Joachim von Amsberg ile Kıdemli Ekonomisti Han Xuehui’nin katılımıyla düzenledikleri basın toplantısında Türkiye’nin altyapı yatırım iklimi ve Asian Infrastructure Finance (Asya Altyapı Finansmanı) raporunun içeriğine ait bilgileri ve görüşleri paylaştılar





28 ocak 2019 pazartesi günü Bosphorus Swiss Hotelde gerçekleşen Basın Toplantısında, AIIB’nin Politika ve Stratejiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Joachim von Amsberg, "Önümüzdeki yıllar içinde, yılda on milyar dolarlık yatırım yapabiliriz. Bunun bir buçuk milyar doları Türkiye'ye akar." sözleriyle Türkiye’ye verdikleri önemi belirterek, "Şu ana kadar yedi buçuk milyar dolarlık yatırım yaptık. McKenzie raporlarına göre Asya'da trilyonlarca dolarlık altyapı yatırımlarına gereksinim duyulmasına rağmen; Türkiye, Hindistan ve Endonezya’dan sonra üçüncü büyük pazarımız"dedi. 


Amsberg "Türkiye'de iki projeye yatırım yaptık. Bunlar; altıyüz milyon dolarlık  Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Genişletme Projesi  ve iki yüz milyon dolarlık TSKB Sürdürülebilir Enerji ve Altyapı Kredisi, Üçüncü yatırımımız  Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı'nın (TANAP) Türkiye kısmına verdiğimiz altıyüz milyon dolarlık kredi teşkil ediyor. Bunu da dahil edersek Türkiye'ye toplam yatırımımız bir milyar dört yüz milyon dolara ulaşıyor." Toplam kredileri açıkladı.



Faaliyetlerine Ocak 2016’da başlayan, Merkezi Pekin’de bulunan, sürdürülebilir altyapı, sınır ötesi bağlantılılık ve özel sermayenin harekete geçirilmesinden oluşan stratejik amaç ve tematik öncelikleri olan, bugüne kadar on üç ülkede otuzbeş proje için yedi milyar beşyüz milyon dolara kadar yatırıma onay veren banka doksanüç onaylı üyeye ulaşmış durumda. Bankacılık, finansal hizmetler, proje ve altyapı finansmanı, çok taraflı kalkınma bankaları, enerji ve ulaştırmadan kırkı aşkın sektör uzmanının katkıları yer almaktadır.


Raporlarla ilgili verilen bilgilerden bazı bölümler; Giriş niteliğindeki bu raporda; Bangladeş, Çin, Endonezya, Filipinler, Hindistan, Pakistan, Rusya ve Türkiye’den oluşan sekiz pazarda proje finansmanının sağlığını ve finansman hacmi, altyapı finansman maliyeti ve yol yapımı maliyeti olmak üzere üç alanda kıyaslamalar bulunduğudur.




Türkiye Hükümeti, ülkede bulunan su, güneş, rüzgar ve jeotermal kaynakların muazzam ekonomik potansiyelini kullanarak 2023 yılına kadar 61 GW kurulu güce ulaşmayı hedefliyor. Rapora göre, hâlâ finansman arayan ve sırada bekleyen potansiyel altyapı işlemlerinin çoğu (%75,6) enerji sektöründe yer alırken, onu ulaştırma sektörü takip ediyor (%13,3). Bu da hükümetin bölgesel bir enerji üssü olma amacıyla tutarlılık gösteriyor.


AIIB Kıdemli Ekonomisti Han Xuehui. Raporla ilgili olarak “Bu rapor, kilit oyuncular arasında yüksek kaliteli tartışmaları mümkün kılmak için Asya’da altyapı finansmanı ile ilgili verilerin niteliğini artırmasını beklediğimiz bir dizi rapordan ilki.” Şeklinde raporların devam edeceğini bildirdi.



AIIB’de Politika ve Stratejiden sorumlu Başkan Yardımcısı Joachim von Amsberg, rapor hakkında “Farklı coğrafyalardaki tedarik ve arzın eşleştirilmesinde olmazsa olmaz olan sınır ötesi enerji iletiminin güçlendirilmesi kritik öneme sahip, Bölgesel bir enerji üssü olmanın önemli bir bölümü, aynı zamanda büyük bir yatırım fırsatı da olan, bu enerjinin komşu ülkelere ihraç edilmesi için gereken bu uzun mesafeli iletim hatlarının inşa edilmesi olacak.” Açıklamalarda bulundu.


Raporda yine ; makroekonomik ortamın, para birimindeki değer kaybının ve faiz oranlarındaki artışın Türkiye’de inşaat sektörünün görünümünü yakın vadede zayıflatacağını belirtiyor. Bu da sektörün, halihazırda beklemekte olan enerji ve ulaştırma projelerini gerçekleştirme kabiliyetini etkileyecek. Bu durumda Von Amsberg’e göre, “Bu noktada AIIB gibi çok taraflı kalkınma bankaları, zorlu ekonomik dönemlerde daha yüksek bir altyapı yatırımı seviyesini sürdürmeye yardımcı olmak için ek sermaye, pratik çözümler, veri ve içgörülerle ortaya çıkmalıdır.” Şeklinde Görüş bildirdi.


yilmazparlar@yahoo.com

21 Ocak 2019 Pazartesi

ANFAŞ 16 -19 Ocak 2019 30. Uluslararası Konaklama ve Ağırlama Ekipmanları İhtisas Fuarı-869 Yerliyse Yeriz-Yılmaz Parlar



NEDİR 869

869 Yerliyse Yeriz.

ANFAŞ 16 -19 Ocak 2019 30. Uluslararası Konaklama ve Ağırlama Ekipmanları İhtisas Fuarı, 30. Hotel Equipment- 26. Uluslararası Gıda ve İçecek İhtisas Fuarı (26. FoodProduct) fuar kapsamında Başkanlığını Celal Toprak’ın yaptığı EGD Ekonomi Gazeteciler Derneği etkinliği “869 Yerliyse Yeriz.”Paneli düzenlendi.


Oldukca hiperaktif geçen panelin Açılış konuşmasını ANFAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ali Bıdı yaptı. EGD Başkanı Celal Toprak’ın moderatörlüğünü üstlendiği panelin panelistleri   Türkiye Aşçılar Federasyonu Başkanı (TAFED) Zeki Açıköz, Antalya Gastronomi Eğitimciler Birliği Derneği Başkanı (AGEB) Mustafa Erol, Türkiye Otel Satın Alma Yöneticileri Derneği Üyesi (TÜRSAD) Dr. Salih Tellioğlu, TÜRSAB Başkan Vekili Hasan Erdem ve TV Tarım Editörü- Program Sunucusu İrfan Donat’dı.

Nedir 869-Niçin yerli malı ?
Atatürk’ümüzün 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi'nde ekonomimizin bağımsızlığının korunması için yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararını uzun süre sonra hatırlar olduk. 

Son derece basit ekonomi kurallarınca; ithalatın ihracattan fazla olması, bağımlılığı, işsizliği ve yoksulluğu yaratır. Ülkemizde İthalatın İhracat karşısında fazla olması dış ticaret açığın sıkıntı yaratan boyutlara gelmesi, yerli malların kullanmasıyla, dış borç yükünden kurtulmak ve sermaye birikiminin sağlanması ihtiyacını doğurmuştur. 



İstihdamın artması ile işsizliğin ve yoksulluğun azalması, vergi ve harçların Türkiye ekonomisine katkı sağlaması şeklinde fayda faktörleriyle birlikde; Dünya da oluşan ekonomik ve siyasal olumsuzluklardan etkilenmemek, firmalarımızın küresel dünyada  varlık göstermesi şart olduğu önümüzde koca gerçeğini görmemiz gerekiyor.
Alınması gereken tedbirler ve ekonomi koşulları herkesce malum ancak uygulanabilirliği sağlamak zorunludur. 


Teknoloji konusunda dışa bağımlılığı bıraktıracak ARGE’ye  ayrılan kaynakların artırılması ve rekabet avantajı sağlamamız lazım.
Ürünlerin Barkod numaraların ilk üç rakam Ülke kodunu gösterir.  869 rakamı Dünya ürün kod göstergesinde Türk ürünleri olduğunu işaret eder. 
 Moderatör Celal Toprak, Bu zirveyi düzenlemekteki temel amaçlarının yerli ürün kullanımının kitleselleştirmek daha fazla insanla buluşturma ve farkındalık yaratmak olduğuna vurgu yaparak “Bu ülkede her türlü imkan mevcut, bunları bir araya getirip doğru ve programlı bir şekilde ilerlediğimizde kimsenin bizimle baş etmesi mümkün değil” diyerek bu zirveye gelen, katılım gösteren ve takip edenlerin çok önemli bir misyonun çok kıymetli parçaları olduğunu belirtti.




İrfan Donat: “Markalaşma Zinciri Oluşturulmalı. Yerli ve mili kelimelerini çok sık kullandığımız bir dönemde,  döviz kuru dalgalanması yüzünden ithalat girdileriniz çok arttı ve bu da bir tezatlık oluşturuyor. Üretimimiz düştü, motivasyonumuz azaldı bu da en çok tarım sektörünü vurdu.  Bugün üreticilerimiz geçinmenin ayakta kalmanın derdinde. Ama asıl yapılması gereken katma değerli ürün yaratmak ve markalaşmak bu yönelik devlet politikaları üretmek gerek” dedi 

Bu projenin başarılı olması için sürdürülebilirliğin de çok önemli olduğuna dikkat çeken Donat “Markalaşma adına yapılması gerekenler dün yapılmadı ama, şimdi zamanı, bugünden bu ateşi daha da arttırmalıyız. Çok önemli ürünlerimiz var ama maalesef dünya coğrafik tescil listesinde sadece üç ürünle yer alıyoruz. Oysa bunları onlara yüzlere çıkarttığımız zaman ürünlerin katma değeri bir anda %20-30 artıyor. Bu projenin siyaset üstü kabul edilip, devlet politikası haline gelmesi, orta ve uzun vadede içinde bilim, Ar-Ge, inovasyon, pazarlama ve insan kaynağı olacak şekilde zincire dönüştürülmesi gerekir. Dünya bunu başardı, biz neden başarmayalım.” Açıklamalarında bulundu.


Türkiye’nin ‘Beyaz Kelebekleri’ olarak ifade eden Zeki Açıköz, '869 Yerliyse Yeriz' kampanyasının biraz da vefa duygusuna dayandığına dikkat çekti. Açıkgöz; “Türkiye’nin uluslararası barkod kodu olan 869 sadece bir numara değil, bir vefa anlamı da taşıyor. Çünkü bizim bu ülkeye bu vatana borcumuz var. Atalarımız bu ülkemiz için bizler için savaştı, can verdi. Peki biz ne yapabiliriz? Biz de bu ülkeye, bu ülkenin değerlerine, ürünlerini, ürettiklerine, üretenlerine sahip çıkmamız, korumamız, kollamamız gerek. Yerli üreticilere sektör ayrımı yapmadan sahip çıkmalıyız. İthalatçılarımız kızmasın, darılmasın ama biz önce yerli üreticimizin yanındayız. Çünkü önce can sonra canan anlayışını savunuyoruz.”ifadelerinde bulundu.



Türkiye’de 10 bine yakın seyahat acentasını temsilen zirveye katılan TÜRSAB Başkan Vekili Hasan Erdem de, '869 Yerliyse Yeriz' projesini çok önemsediklerini belirterek özellikle gastronomi turizminin gelişmesi adına bu projenin büyük bir önem arz ettiğinin altını çizdi. Türk ekonomisi ve özellikle cari açığın kapatılması noktasında turizm sektörünün büyük bir öneme sahip olduğunu söyleyen Hasan Erdem, bugün Türkiye’nin dünya turizminde rekabetçi bir ülke olduğunu bunu gıda ve tarımda da başarmamak için hiçbir sebep olmadığını şu örneklerle zirve katılımcılarına anlattı: “Türk turizmi olarak dünya mirasının sayılı örneklerinin olduğu bir coğrafyadayız ama bu coğrafyamız aynı zamanda gastronomi anlamında da tarihi bir beşikteyiz. Bunu kullanmak ve bunu turizmle entegre hale getirmemiz gerek. Her şeyde olduğu gibi bu işte de bir formül var. Çünkü her türlü ürün ve zenginliğimiz var bu formülü bulup artık değer yaratacak, markalaşacak projelere dönüştürmeli dahası bunu ekonomik girdiye çevirmeliyiz. Yerli ürünlerimizin gücü bu anlamda yadsınamaz. Yöresel lezzetlerimizi, unutulan değerlerimizi tekrar gün yüzüne çıkartıp bunu milli isimlerle markalaştırmak ve gastronomi turizmine kazandırmamız gerek. Çünkü yerli olmak demek, milli olmak demek evrensel olmamıza engel değil. Türkiye’nin lezzet ülkesi olduğunu anlatmamız lazım. ”


Zirve’nin Antalya’da gerçekleşmesinden dolayı bir anlamda ev sahiplerinden de olan Antalya Gastronomi Eğitimciler Birliği Derneği Başkanı(AGEB) Mustafa Erol, zirvenin çıkışı, isminin hikayesi ve bundan sonraki yapılaması gerekenlere “ Üretimin olduğu yerde huzur ve mutluluk olur. Biz de bu gerçekten daha yerli ve milli kavramları bu kadar dillerde pelesenk olmadan önce ne yapabiliriz? diye düşünürken geliştirdiğimiz bir kavram oldu. Çünkü artık karamsarlığı bırakmalıyız, biraz da güçlü taraflarımızı görmeliyiz, bunlardan kendimize motivasyon yaratmalıyız. Evet eksiklerimiz, hatalarımız olmuş geçmişte ama artık bir şeyler yapılmalı. Biz de bunu yapmaya çalıştık. Bugün Antalya’da 3500 şef aşçı var, bu bile ciddi bir itici güç. Çünkü yerlilik kavramı önemli bir gücümüz biz de gücü bugün burada olarak ortaya koyduk. Üretime destek vermek, yerli ürünleri tercih etmek ve kullanmak bu ülkenin yaşadığı acılara, sıkıntılara yönelik yapılacak en büyük fedakarlıktır.” Sözleriyle, marka değeri yüksek, inovasyon tabanlı ürünlerle ön planla çıkmamız bizlerin değil tüm dünyanın yiyebileceği ürünler geliştirmemiz gerekdiğini söyledi.

Türkiye Otel Satın Alma Yöneticileri Derneği Üyesi (TÜRSAD) Dr. Salih Tellioğlu, Döviz kurundaki yaşanan dalgalanmaların ülke ekonomisine ve de özellikle yerli üreticilere ciddi ekonomik kayıp yaşattığını, yerli ürünlerimizin kalitesinde, lezzetinde hiçbir sıkıntı olmadığını bu konuyu da avantaja çevirmek gerektiğini belirtdi.

Tellioğlu,  “Kendim satın alma yapan birisi olarak yerli ürünlerimizi almakta hiçbir sıkıntı yaşamıyorum. Kendi üretimimizdeki ürünlerin lezzeti ve kalitesi, tadına diyecek yok ama bunun istenen seviyeye ve markalaşmaya çeviremediğiniz anda tercihler değişiyor. O yüzden markalaşma çok çok önemli ve sektörün çıkışı buna bağlı. Örneğin bunu yerli muzda başardık. Devletin doğru politikaları sayesinde bugün muz üreticilerinin yüzü gülüyor, insanlar ekim alanlarını arttırdı. Hatta pek çok otelci muz üretimi işine girmeye başladı. Yerli muzun zaten tadı, lezzeti ve aroması noktasında zaten sıkıntımız yoktu. İşte bu tür örnekleri ürün bazlı olarak arttırmalıyız bunu bir devlet ve üretim politikası haline getirmeliyiz, gastronomiyi biraz da ekonomik temelli bir değere dönüştürmeliyiz. Umarız ‘Yerliysek Yeriz’ sloganı hem üretim hem de markalaşma adına bir fitili yakar ve daha çok milli markamızla dünya pazarında yer almamızı sağlar.”şeklinde açıklamalarda bulundu.

Sektöre yerli ürünlerle hizmet veren Öztiryakiler Yönetim Kurul Başkanı Tahsin Öztiryaki’de toplantıya katıldı. İstek üzerine kürsüye davet edildi
İDDMİB Başkanı Tahsin Öztiryaki, Türkiye'de endüstriyel mutfak ürünleri pazarının son yıllarda büyüme trendi içerisinde olduğunu söyledi. Avrupa rakiplerini geride bırakan Öztiryakiler olarak 125 ülkeye ihracat yaptıklarını açıkladı. Toplantı sonrası standı gezildi. 


İnteraktif bir şekilde geçen toplantıda katkıda bulunanlarla birlikde sorular cevaplarla devam etdi. Ayrıca 869 kullananlara TAFED Türkiye Aşcılar Federasyonu tarafından plaketler verildi.

yilmazparlar@yahoo.com